ELİN BÜYÜYENİ GOÇ, BİZİM BÜYÜYENİMİZ NEDEN PİÇ OLUYOR?
İnsanın yaşı ilerledikçe, bilgisi arttıkça, maddi imkanları geliştikçe, tecrübeleri çoğaldıkça, makam ve ünvanları bir bir kat ettikçe; daha da olgunlaşması, yardımsever olması, bildiklerini başkalarına da öğretmesi, çevresine yararlı olacak işler yapması ve ahlak nümunesi olması beklenir değil mi?
Evet, beklenir.
Ama, hepimizin bildiği gibi bazen, belki de çoğu zaman böyle olmuyor. Tam tersini tecrübe ediyoruz, yaşıyoruz..
Niçin acaba?
Bir ilkokul çocuğunu tasavvur ediniz. Ne kadar da saftır, temiz yüreklidir. Sonra, ortaokul ve lise yılları. Ergenlik çağının ortaya çıkardığı sorunlar bir tarafa yine de hala temiz sayılır. Her ne kadar özellikle lise yıllarında yavaş yavaş çevreye uyum sağlayıp bazı şeytanlıklar yapsa da, idare eder. Çocuktur, gençtir… Gelişme çağındadır, bazı şeyler olur.
Ben yıllardır üniversite öğrencilerine ders verdiğim için, lisans öğrencilerimi yaşları itibariyle elbette genç, ama ruh ve ahlak olarak onları ilkokul çocuğu saflığında gördüm. İçlerinde çabuk olgunlaşıp şeytanlaşanlara zaman zaman rastlamadım değil, ama genel olarak hepsinde aynı temizliği müşahede ettiğimi söyleyebilirim.
Fakat, mezun olduktan sonra hayat yavaş yavaş değişiyor. Hele yüksek lisans ve doktora yaparken onları gözlemlerseniz değişikliği daha çok fark edersiniz. Bir şeyler değişiyor yavaş yavaş. En azından bazılarında değiştiğini rahatlıkla ifade edebilirim. Her şeye rağmen yine de benim gözümde öğrencidirler, yaptıklarının büyük bir kısmını iyi niyetle değerlendirip aynı safiyete sahip oldukları zehabına kapılmaktan kendimi alamam. Bütün bu iyi niyetime rağmen, ilerideki yıllarda görebileceğim bir kısım davranışların nüvelerini daha erken gözlemlemek de bana hep ıztırap verir.
Doktora da biter, bir yere asistan veya öğretim üyesi olarak girerler. Yardımcı doçentlik, doçentlik ve profesörlük derken, ilerlerler. İlerlesinler, hepsinin gönlünde ne varsa o olsun!..
Bu aşamalardan geçen öğrencilerimin büyük bir kısmından memnunum. Hamdolsun. Onların mutlu olduklarını görünce ya da duyunca ben de mutlu oluyorum. Allah her zaman onlara yardımcı olsun!..
Ama, aynı öğrencilerden bazılarının tanınmaz hale geldiğine şahit olunca dehşete düşüyorum. Lisans, yüksek lisans ve doktora derslerinde tanıdığınız o tertemiz ve saf insan gitmiş, yerine hesapçı, menfaatinin dışında hiçbir şey yapmayan, ükela, ne oldum delisi, kendi aklını âlemin aklı sanan, hocalarını küçemseyen, para ve iktidar sahiplerinin köpeği haline gelmiş, daha dün denilecek kadar bir zaman önce gördüğünde secdeye kapıldığı insanlara selam bile vermeyen, hırsızlığı meslek edinmiş, kolaycılık ve yangeldizm mezhebinin müntesibi olmuş biri haline dönüşüyor.
ŞAŞIRIYORUM, NE YAPACAĞIMI BİLEMEZ HALE GELİYORUM..
Herhalde yaşına göre herkes benzer tecrübelere sahiptir. Liseden veya üniversiteden bir arkadaşınızın çeşitli aşamalardan geçtikten sonra milletvekili ve bakan olduğunu görürsünüz. Yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmeyen birisi ile aranıza kıtalar kadar mesafe girer. Artık bey, sayın, saygın, efendim, muhterem vb. ifadelerle yaklaşabilirsiniz eski oda arkadaşınıza. Ne kadar garip değil mi? İnsanın bilgisi ve parası artınca ya da makam ve ünvanı büyüdüğünde bir tuhaf oluyor? Garipleşiyor? Sanki daha önceki yıllar geçici dünya hayatıydı da, adam makama gelince artık ahiret hayatına geçtik..
Bu anlattığım türden pek çok olaya şahit olduğumu ve birçok kişi tanıdığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Sanırım sizin de benzer hikayeleriniz vardır.
Bizim Gülnar (Mersin’in ilçesi)’da bu durumu ifade edecek çok güzel bir atasözü var:
‘NEDEN ELİN BÜYÜYENİ GOÇ OLUR DA BİZİMKİLER PİÇ OLUR?’
Neden böyle dostlar?
Neden bazı GOÇLARIMIZ piçleşiyor?
En azından bazıları, PİÇ oğlu PİÇ, YEZİD gızı YEZİDE HALİNE DÖNÜŞÜYOR?
Ben bu sorunun cevabını tam bilmiyorum, ama hala üzerinde düşünüyorum..
Bir sorun olduğu kesin..
Ne buyurursunuz?
Harun Anay/Ağustos 2013
----
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.