EROL
GÜNGÖR Hakkındaki Tartışmamız
Dün
gece facebook’da, Aziz Dostum Doç.Dr. Vehbi BAŞER ve meslektaşım Ömer ÖZERCAN’ın
katkıda bulunduğu son derece güzel bir tartışma yaptık. Konu, Ömer Bey’in,
rahmetli düşünürümüz Prof.Dr. EROL GÜNGÖR (ölümü: 1983) hakkında sorduğu bir
soru üzerine başladı. Verimli geçtiğini düşündüğüm bu tartışmadan ve bu
vesileyle ifade ettiğimiz görüşlerden sizleri de haberdar etmek istiyorum.
EROL
GÜNGÖR merhum, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin XX. yüzyılda yetiştirdiği
en büyük düşünürlerden biridir. Türk Düşüncesi Tarihi’ne olan ilgim sebebiyle
yıllardır hakkında bilgi topladığım bu büyük şahsiyet hakkında şu ana kadar hiç
bir şey yaz(a)madım. İleride hakkında bir şeyler karalamayı çok arzu ettiğim
düşünürlerimizden biri de odur. Aşağıdaki tartışma metninin bu hevesimi
gerçekleştirmeye başlangıç olmasını niyaz ediyorum.
Erol
Güngör Bey’in pek çok çalışması bulunmakla birlikte; ‘İslam’ın Bugünkü
Meseleleri’, ‘İslam Tasavvufunun Meseleleri’, ‘Kültür Değişmesi ve
Milliyetçilik’, ‘Türk Kültürü ve Milliyetçilik’ ve ‘Değerler Psikolojisi’
başlıklı telif eserleri ile W. Whitman Rostow’dan ‘İktisadi Gelişmenin
Merhaleleri’, John U. Nef’den ‘Sanayileşmenin Kültürel Temelleri’ ve Paul Hazar’dan
‘Batı Düşüncesindeki Büyük Değişme’ isimli çeviri kitaplarını öğrencilerime özellikle
tavsiye ederim.
Hayat
tarzı, şahsiyeti ve düşüncelerini kendime yıllardır örnek aldığım düşünürlerden
biri olan EROL GÜNGÖR Bey hakkındaki muhaveremizin metnini, çok küçük bazı müdahalelerin
dışında, olduğu gibi aşağıda takdirlerinize sunuyorum (Burada yayımlanmasına
izin verdikleri için adı geçen dostlarıma teşekkür ederim):
Ömer Özercan: Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Felsefe bölümünde
"tezli yüksek lisans"a başladım. İktisat mezunu olduğum için lisans
tamamlama dersleri alıyorum bu dönem. Derslerden biri Batılılaşma Dönemi Türk
Düşüncesi. Bu ders kapsamında Erol Güngör hakkında bir sunum hazırlamam gerekiyor.
Rahmetlinin kitaplarını lise-üniversite yıllarımızda okumuştuk ama şimdi biraz
daha akademik bir okuma gerekiyor. Sayın hocalarımın tavsiyeleri olursa çok
sevinirim.
Vehbi Başer: Ömerciğim, bu ileti
ile gruptaki ilk paylaşımınız için teşekkür ediyorum. Yükesek lisansa
başlamanız konusunda ne diyeceğimi bilemedim; bir taraftan sevindim
sevinmesine, fekat Azîzim, sizin kalibrenizde bir talebe heyeti oluşturulması
pek mümkün olmadığı için "o sübyanlar" ın arasında,
keyifli bir "geçmişe yolculuk" mudur, nasıl bir tecrübedir sizin için
bir paylaşsanız ne çok şey çıkar diye düşündüm. Lisans Tamamlama programı
olduğuna göre, sübyan da değil, resmen "sübyan larvası" bir kalabalık
mıdır, etrafınızdaki Hayırlı olsun Mîrim; izlenimlerinizi, şimdi
paylaşmasanız da, mutlaka not etmelisiniz.
Vehbi Başer: İkinci mesele, belki
biliyorsunuzdur, ben İlâhiyat Fakültesi'nde, Erol Güngör üzerine mezuniyet tezi
çalışmıştım. O dönemde, Erol Güngör'ün özellikle Milliyetçi Gençlik üzerinde ne
muazzam bir etkisi olduğunu hatırlarsınız. Rahmetli 83'deki vefatıyla hepimizi
derinden sarsmış; kendimizi öksüz hissetmiştik. Erol Hoca'nın vefatından bir
yıl kadar önce, henüz üçüncü sınıfın başında (mezuniyete daha üç yıl vardı,
zira Fakülte o devirde beş yıldı) Felsefe çalışmakdan vaz geçip Sosyoloji'de
karar kılmıştım; akademisyen olacaktım Din Sosyolojisi asistanı olmayı hayal
ediyordum. Hoca vefat edince, bu manevî yük bana ağır geldi ve kendisine vefâ
borcumu yerine getirmek üzere, çalışmalarını konu edinen bir tez yazmaya karar
verdim. O tezin hikayesi pek hazindir benim için; elimde rahmetlinin topu
kemâli beş kitabından ammâ, yaklaşık 800 fiş çıkarmış; bu beş kitabı lîme lîme
ederek elde ettiğim bu fişler arasında boğulup kalmıştım. Bu malzemeyi nasıl
yeniden kurar bir tez yazabilirim diye kara kara düşünürken, baktım olmayacak,
aldım fiş tomarını danışmanıma gittim. O da bana "sen akıllı çocuksun,
yaparsın, yaz getir" filan dedi. Nasıl bir hayal kırıklığıdır anlatamam!
Erol Hoca, sizin gibi benim de lise yıllarımda, yazıları Töre, Milli Eğitim ve
Kültür gibi dergilerde çıkan yazılarını heyecanla beklediğim ve buldukça
sevinerek okuduğum, bir hayli akademik yazdığını düşündüğüm bir figürdü. Fakat
çalışmalarını Sosyoloji alanında kendisini yetiştirmeye çalışan biri olarak
sosyolojik bir çerçeve içinde yeniden okurken esasen akademik ve analitik
tarzda değil, daha ziyade ideolojik ve polemik tarzı yazdığını görünce pek
afallamıştım. Maksadım, bu tarzda ifade edilmiş meramı, akademik bir analiz ve
teorik bir inşa halinde yeniden kurmaktı. Kendimi Erol Hoca yerine koyarak
Hoca'nın yazdıklarını aktüel polemiğin dışına taşıyacak ve Osmanlı Klasik
Dönemi'nden başlayarak Modernleşme süreci boyunca devam eden "Türk
Aydınının Dönüşümü" konusunda Hoca'nın fikirlerini akademik bir analiz
haline getirecektim. Öyle zor bir şeydi ki, altından kalkamadım. Sadece Klasik
Dönemle sınırlı kısmını tamamlayabildim; o da, tezi teslim etmek zorunda
olduğum için 30 sayfa filan eden bir metin oldu; dönemin süper teknolojisi,
dile kolay "200 kelime hafızalı" elektronik daktiloyla yazılınca.
Tezimi Nihat Genç tape edecekti; o mu etti, başka birisi mi şimdi
hatırlamıyorum. Aldığım daktilo şeridini (ki o dönemde bir öğrenci bütçesi
açısından pek pahalı bir şeydi) değil de, daha önce kullanılmış bir şeridi
kullanarak okunması bir hayli zor bir tapaj yaptı bu işi yapan. Harflerin
kuyruğunu kulağını sıçan yemiş gibi, gedik güdük bir şey... Daha sonra 88'de
Türk Kültürü Dergisi'nde, bir bibliyografya yayınladım, Hoca'ya armağan
sayısında. Vefatı'nın 15. yılında, (dönem 28 Şubat, yıl 98) Kırıkkale'de bir
sempozyum organizasyonu, ülkücü kardeşlerimize cıs geldi. Hala vefa borcumu
ödeyemediğim için Hoca'nın hatırasına borçlu hissediyorum kendimi.
"Akademik bir okuma" demişsiniz; nasıl yardımcı olabilirim
bilmiyorum, ama her türlü katkıda bulunmak isterim. Süre kısıtlı biliyorum,
Allah yadımcınız olsun...
Ömer Özercan: Eyvallah hocam.
Aslında ilk niyetim sosyoloji idi, olmazsa tarih, kısmet felsefe imiş. Bölüm
başkanının Levent Bayraktar hoca olmasının tesiri var biraz da. YL için
müracaat edenlerin içinde felsefe mezunu yok. Mülakatı da geçip başlayanlar;
bir bilgisayar mühendisi, iki İngilizce hocası, bir sınıf öğretmeni, bir
reklamcı ve bendeniz iktisat mezunu. Müracaat da kabul de çok az, kontenjanın
yarısı bile değil. Sebep şu imiş: 50 dil puanı şartı olduğu için baştan ciddi
bir eleme oluyor. ODTÜ veya Bilkent mezunları da kendi okulları veya yurtdışı
heveslisi, YBÜ'ye tenezzül etmiyor. Gene de bölümde üç ODTÜ'lü asistan var. Üç
ders alıyorum; Türk Düşüncesi, İslam Felsefesi, Din Felsefesi. Hocalar çok iyi,
akademik bakımdan değerlendirme yapmam edebe mugayir olur, talebe gözüyle bir
şikayetim yok. Dersler hocaların odalarında sohbet şeklinde işleniyor. 2-5 kişi
arası gelen oluyor. Arkadaşlar da çok iyi niyetli ve hevesli ama sosyal
bilimlerde YL için çıtanın çok düşük olduğunu düşünüyorum. Belki yaş sınırı
gibi şartlar da eklenmeli. Lisans diploma notu, ALES gibi şeylere gerek yok,
iyi bir mülakatla daha isabetli seçim yapılabilir. Kontenjanı da düşürmek
lazım, 5-10 arası çok bile. İş dışında hobi niyetine gelenleri gücendirmeden
vazgeçirmeli. Kitap okuma alışkanlığı ve zevki olmayanları, ideal sahibi
olmayanları, ömrünü ilme adamaya niyet ve kaabiliyeti olmayanları kendilerine
daha uygun mesleklere yönlendirmeli. YL ve doktora talebelerine çok iyi
(ailenin geçimini sağlayacak + kitap ve akademik faaliyetlere yetecek)
karşılıksız burs verilmeli. Geçim ve istikbal kaygısı taşıyarak yapılacak iş
değil bu.
Vehbi Başer: Çok idealistsiniz ve
bunun ne kadar değerli olduğnu gâyet iyi biliyorum. Belki işleri bu idealizmle
düzene sokacak birileri olmalı ve bunlara akıldanelik etmeli. Erol Hoca, bu
milletin "cami avlusunda bulunmuş yetim" olmadığını söylerdi. Aradan
geçen zaman içinde, öyle bir travmalar dizisi yaşandı ki, akademik hayat ve
akademisyenler için ben, hiç lafımı sözümü esirgemeden "sıbyan koğuşunda
ağanın, yancılarının, gardiyanların tecavüzüne uğramış, bir yığın ayarı bozuk,
sapı silik" nitelemesi kullanabilirim. Akademik haysiyetin eskiden de
kalibresi düşüktü; ama artık haysiyeti umursayan pek yok; elimizde bir terazi
var: "Senin yayın puanın kaç birader?" Kimse ne yazıldığını
umursamıyor, ne kattığınızın bir önemi yok! Teraziye çıkarsınız, puanınız kadar
konuşursunuz.
Ömer Özercan: Hocam ilk cevabınız
üzerine yazmıştım. Şimdi Erol Güngör bahsine döneyim ben de. Güngör'ün hemen
hemen bütün kitaplarını zaten ilk yayınlandığında okuduk. Gazete ve dergi
yazılarını da. Hoca nasıl ideolojik ve polemik tarzda yazdıysa biz de öyle
okuduk tabii. Şimdi başka bir ihtiyaç ve bakışla okumaya başlayınca daha farklı
şeyler görüyorum. Hakkında yazılanları da bilhassa okumaya ve dikkatimden kaçan
şeyleri bu şekilde yakalamaya çalışıyorum. Kendisiyle tanışan ve birlikte
çalışan kişilerle de görüştük. Ben bilhassa hocanın "Kültür Değişmesi ve
Milliyetçilik" kitabındaki "Teknoloji ve Kültür Değişmesi" adlı
4 bölümlük yazısındaki görüşler üzerinde çalışmak istiyorum, mühendis kökenli ve
uzun senelerdir iktisadi bir işletme sahibi olarak edindiğim tecrübe ile
hocanın fikirlerini diğer araştırmacılardan daha farklı yorumlayabileceğimi
düşünüyorum.
Vehbi Başer: Azîzim, mühendis
kökenli olunca, normalde böyle bir teveccüh göstermeniz normaldir. Ben de
hevesinizi kırmak istemem ama, Erol Hoca'nın Teknoloji konusundaki görüşleri,
büyük ölçüde o dönem milliyetçi kesim için yeni ufuk sayılabilecek bir kıymete
sahiptir. Bu bahiste, Hoca merhum, daha ziyade fonksiyonalist yaklaşımı esas
alan, romantik-muhafazakarlık ile kalkınmacı reformculuk arasına sıkışıp kalmış
görüşler ileri sürmüştür. Bunu incelemeniz elbette hem Erol Hoca'nın
çalışmalarını değerlendirmek ve hem de Türk fikir tarihi açısından önemli bir
katkı sağlayabilir. Hoca'nın daha ziyade erken 70'lerdeki bir çalışması olarak
devrine göre pek anlamlı olan bu çalışması, mesela İsmet Özel'in "Üç
Mesele"deki tartışma düzeyine erişebilecek bir teorik arka plandan
mahrumdur. Belki, Hoca konusunda hala feyiz alınabilecek şeylere ilgi duymam
sebebiyle böyle konuşuyorum; yoksa fikir tarihi sadedinde elbette önemli. Hoca'nın çalışmalarını kabaca dört döneme
ayırabileceğimizi düşünüyorum; Kültür Değişmesi, ikinci dönemine ait bir
eserdir.
Ömer Özercan: Güngör'ün telif
eserlerinde çok çarpıcı, orjinal ve çığır açıcı bir bilgi veya fikir göremedim
ama tercümeleri bana çok dikkat çekici görünüyor. Aron, Nef, Hazard, Rostow ve
Boulding rastgele seçilmiş değil, hâlâ kıymetini muhafaza eden eserler. Bunları
hem de nefis bir dille çeviren hocanın yazacağı çok daha kıymetli eserler vardı
ama ömrü vefa etmedi diye düşünmeden edemiyor insan. Tabii "marifet
iltifata tabidir, müşterisiz matah zayidir" prensibi her zaman cari, o
dönemdeki kariler daha kapsamlı, derinlikli, seviyeli yazıları okur muydu,
okusa anlar mıydı, anlasa bir işe yarar mıydı bilmiyorum.
Vehbi Başer: İşte "öksüz
kaldık" deyişimiz bundandır. Ömrü vefa etseydi, açtığı çığırda çok ileri
adımlar atarak bambaşka ufuklar açabilirdi. Çeviriler konusundaki
değerlendirmenize kısmen katılıyorum; sanayileşme, modernleşme, aydınlar.. gibi
tartışma bağlamları açısından dönemine göre gerçekten önemli katkılar. Çeviride
kullanılan dil mükemmel. Fakat, siz de bilirsiniz ki, bu tartışma bağlamları
bir hayli aşılmış durumda. O bakımdan, "Türkiye'de modernleşme
fikriyatı" meselesi için halen değerli kaynaklar olsa da, hani
"post-endüstriyel" dünyada aktüel tartışmalar açısından devrini
tamamlamış bakış açıları olduğunu söylemek mümkündür.
Ömer Özercan: Haklısınız hocam.
Ben de Hazard ve Boulding'in kitaplarını diğerlerinden ayrı değerlendiriyorum,
bilhassa Hazard'ın "Batı Düşüncesindeki Büyük Değişme" batının
macerasını anlamada bana çok yardımcı olmuştur.
Harun Anay: Hazard'ın eserini çevirmesi başlı başına BÜYÜK BİR DEĞİRİ HAİZ BENCE.
Şimdiye kadar Türkçe'ye Batı düşüncesi tarihiyle ilgili böyle bir eser
çevrilmedi diyebilirim. özellikle çevrilidiği döneme kadarki Batı ve İslam
düşüncesi tarihlerini dikkate aldığmıızda bu çevirinin ve eserin yanına
yaklaşabilecek bir eser yoktu ve hala da yok. Erol Güngör'ün ufkunun yaşadığı
döneminden ufkundan fersah fersah ileride olduğunun en büyük delili olarak bence
bu çeviri yeter de artar bile.
Harun Anay: Ömer Bey'in 'çarpıcı' ve 'çığır açıcı' ile ne kasdettiğini açıklaması
bence uygun olur. BU iki kavram çok muğlak. BENİM SADECE EROL GÜNGÖR'ün
metinleriyle ilgili değil her metinle ilgili temel yaklaşımım şudur: METNİ
CİDDİYE ALMALIYIZ.
Harun Anay: Metin veya metinleri ciddiye almak için onlarda ileri sürülen fikirleri
yazarın düşünce hayatı içindeki yerini iyi bilmenin yanı sıra dönemin
fikriyatını ve o fikirlerin tarihlerini de iyi bilmek gerekir.
Harun Anay: Yaşadığı dönemde ve hatta hala bile, mutlaka ideolojik taraf seçmenin
mecburi olduğu bir ülkede, özellikle de geri zekalıların bile anlayacağı kadar
açık ideolojik tercihlerin ifade edilmesinin mecburi olduğu bir ortamda, Erol
Güngör'in tam bir DÜŞÜNÜR ve EKSİKSİZ BİR İLİM ADAMI üslubuyla konuları ele
alması bile BAŞLI BAŞINA ÇIĞIR AÇICIDIR ASLINDA. Böyle bir dili, üslubu ve
yöntemi Ziya Gökalp'tan sonra çok az düşünürümüzde rastlıyoruz.
Harun Anay: Bir de şunu ifade etmek isterim: Sadece milliyetçilik kavramı ve anlamı
ya da milliyetçilik-din ilişkisi hakkında yazan önde gelen düşünürlerin
görüşleriyle Erol Güngör'ün düşüncelerini MUKAYESE EDECEK BİR ARAŞTIRMA bence
rahmetlinin ne yapmaya çalıştığını ortaya çıkarmaya yetecektir.
Harun Anay: Neyse kusura bakmayınız böyle güm diye konuya daldım. Sizlerden istifade
etmeyi yeğlemek en iyisi benim için. Başarılar.
Vehbi Başer: Estağfirullah Harun Anay, heyecanla devam etmeni bekliyordum; makina başından biraz ayrıldım bu son
mesajı görünce üzüldüm yahu! Sıcağı kaçmadan bir-iki şey söyleyeceğim ama bunu
bir gönderiyim.
Vehbi Başer: Hazard konusunda
size elbette katılıyorum; o bir klasiktir ve devri elbette geçmez; belki yeni
bakış açılarıyla birleştirilmesi ve daha zengin bir kavrayış söz konusu olabilir.
Ömer Özercan: Haklısınız Harun
hocam. Bu kavramları objektif bir realite ifadesi olarak değil, kendi tecrübem
için kullandım. "Çarpıcı" derken beni etkileme biçimi ve derecesini,
"çığır açıcı derken" de bu yazıları okuduğum zamanki fikirlerimde,
bakış açımda, değerlendirme tarzımda köklü ve büyük ölçekli bir tesir ve/veya
değişimi kastediyorum. Bu tür etkisini hissettiğim birkaç yazar/kitap örneği
vereyim. Ayn Rand'ın "Bir Pınar Ki" (başka adlarla da basıldı) ve
"Atlas Silkindi" adlı romanları Amerika'ya ve kapitalizme bakışımı
çok etkilemiş ve değiştirmiştir, roman olarak da çok sevmişimdir. Cemil
Meriç'in "Bu Ülke"si ve diğer kitapları, Toffler'in "Şok"u,
Jay Forrester'in "...Dynamics" kitapları, Asimov'un Vakıf serisi, Ayverdi'nin
"Türk Tarihinde Osmanlı Asırları"...
Harun Anay: Hocam şimdi, Erol Güngör ile ilgili okumalarım çok taze değil benim.Bütün
eserlerini okudum vaktiyle, ayrıca ileride bir şeyler yazarım diye de uzun
yıllardır hakkında bilgi topluyorum. Zaman zaman da onun hakkında konuşmalar
yaptım, kitaplarını da okuttum öğrencilerime.
Harun Anay: Üstadımızın zihninde pek çok sorun olduğu anlaşılıyor: Mesela,
gelişme/sanayileşme/kalkınma-kültür/din/değerler ilişkisi. Bu kavramlarla
ilgili yazıp çizdikleri ve yaptığı çeviriler dönemine göre de bugüne göre de
aslında ÇIĞIR AÇICI sayılabilir. Özellikle Milli şef, demokrat parti, Adalet Partisi,
özal ve Erdoğan dönemlerindeki kalkınma modellerini göz önüne aldığımızda bu
konuların üzerinde çok az durulduğunu sanıyorum söyleyebiliriz. O halde
üstadımız bir şeyler düşünüyor, yazıyor, dönemine göre aslında çok sarsıcı
şeyler de yazıyor veya çeviriyor. Fakat makes bulmuyor gibi geliyor bana.
Harun Anay: Dolayısıyla Erol Bey'in neredeyse her yazısını tarihi bağlamı içinde ve
çok sık bir şekilde çağdaşı düşünürlerle mukayese ederek
değerlendirmeliyiz.Bunu yap(a)mazsak yanlış ve çok hızlı değerlendirmelerde
bulunup yanılabiliriz.
Harun Anay: Şöyle bir şey sorayım size: EROL GÜNGÖR KADAR ve önemini kavrayarak
değer/ahlak KONUSUYLA İLGİLENEN kaç milliyetçi düşünürümüz var? ve bunların
değer-milliyetçilik-din ilişkileri konusundaki görüşlerini karşılaştırmayı hiçi
düşündünüz mü?
Harun Anay: Ve yine Erol Güngör kadar İslam düşüncesiyle ve islami ilimlerle
ilgilenen kaç milliyetçi düşünürümüz var cumhuriyet döneminde ve bunların dini
konulara bakışları hakkında bir mukayese yapmayı düşünür müsünüz?
Harun Anay: Tabi sadece Hazard'ı çevirse ve hiçbir şey
yazmasaydı, ben Erol Bey'i göklere çıkarmaya yeter görürdüm. Bunu osmanlının
son döneminde ve cumhuriyet döneminde BATI, DOĞU ve İSLAM DÜŞÜNCESİ HAKKINDA
YAZILANLARIN BÜYÜK BİR KISMINI İNCELEDİĞİM İÇİN SÖYLÜYORUM. Ama malesef ki Erol
Bey'in bu tercümesi galiba şu ana kadar SADECE İKİ BASKI YAPABİLDİ. Bu durum
bence Türkiye'de felsefenin, düşünce tarihinin, milliyetçiliğin ne kadar alt
düzeyde işlendiğini göstermeye yeter de artar bile.
Ömer Özercan: Sahaf Aşiyan'da Doç Dr. Ersin Özarslan ile
tanıştık ve Güngör hakkında konuştuk. L. Şehsuvaroğlu da dergi(ler)de Güngör'le
teşrik-i mesaisi olduğundan ve hocayla hatırlarından bahsetti. Hem Ersin hoca
hem de Lütfü bana Özakpınar'ı okumamı, Gökalp-Güngör çizgisini onun
sürdürdüğünü, hatta daha da geliştirdiğini vs. söylediler. Ben de elimden
geldiği kadar çok kaynaktan istifade etmeye çalışıyorum. Çok sayıda tez ve
makale olduğunu gördüm. Şu an da elimde 2010'da Gazi'de düzenlenen "Erol
Güngör'ün anısına Türkiye'de Değişim Sempozyumu" kitabı var. Güngör pek
çok açıdan ve pek çok kişi tarafından araştırılmış ve yazılmış görünüyor.
Yeterliliklerini değerlendirebilecek durumda değilim tabii.
Harun Anay: Mesela bir EROL GÜNGÖR SÖZLÜĞÜ henüz hazırlanmış değil. Ziya Gökalp
sözlüğü de yok elimizde. Benim bildiğim kadarıyla İYİ DEYEBİLECĞİM bir Erol
Güngör BİYOGRAFİSİ de mevcut değil.Meşgul olduğu veya olmaya çalışıtğı ANA
SORUNLARIN TESPİT ETMEYE ÇALIŞAN BİR ARAŞTIRMA VAR MI Bilmem.
Vehbi Başer: Ama Harun Anay çok haklı. Ben Hoca'yı lise
yıllarımda keşfettim, 76-77 filan. zaten ondan önce orta mektep veledi olarak
ülkü ocaklarındaki tamamı 80 adet eder kitapları bitirmiştim; çoğu roman
filandı. Fikir nâmına Gâlip Erdem'in Savunmalar'ını filan okumuştuk. Erol Hoca
o dönemdeki fikir nâmına kağnı ile gidilen köy yolundan otoban'a çıkmak gibiydi
benim açımdan; çoğumuz için öyle olmuştur sanırım. Üstelik, Hoca, öyle zevkli
bir Türkçe ile, öyle âteşin bir polemik diliyle yazıyordu ki, mest oluyorduk.
Sonra 80'lerde yeniden okurken bu polemik üslûbunu aşan bir akademik arka
plandan konuştuğunu fark edince, milliyetçi cenahtan çoğu genç gibi sosyal
bilim müktesebâtının kıymetini anladık. İslâm'ın ve Tasavvufun Meseleleri ilk
çıktığında, aynı şevkle okumaya kalkmış ve hayal kırıklığına uğramıştım; beni
bir hayli aşıyordu; bambaşka bir Hoca vardı karşımda ve açıkçası bir hayli
zorlanmıştım. Tezi çalışırken bu iki eserde konuşan Erol Hoca'nın
"inkılapçı zihniyet"le kavgasını aşarak İslâm Modernizmi ve
Gelenekçiliği üzerine derin etüdlere girdiğini gördüm.
Harun Anay: Vehbi hocam, milliyetçilik-islam/islamcılık
tartışmalarına yeni bir boyut getirmeye çalışıyor galiba. Özellikle İslam'ın
bugünkü meseleleri ve İslam tasavvunun meselelerindeki konu hakimiyeti (bana
göre bazı eksik ve hatalar olsa da) galiba oldukça özgün. Adam İhya okuyor,
adam tasavvuf okuyor, adam Arapça biliyor hatırladığım kadarıyla, adam osmanlı
Türkçesi biliyor, adam mezar taşlarını okuyacak kadar eski el yazılarını
okuyabiliyor vs. Bunların her biri yaşadığı dönemin ve hatta günümüzün
milliyetçilerinden ne kadar yukarıda durduğunun delili bence.
Vehbi Başer: Efendim, Hoca'nın devrine göre gerçekten
topyekûn bir özgünlüğü, doymak bilmez bir velûdiyeti, meselelere, devrinde
görülmeyen bir hakimiyeti vardı. Öylesine çok alanda at koşturuyordu ki,
gazetede köşe yazarlığı, dergilerde, hem de sadece akademik değil, gençlerin
çıkardığı hemen her dergide yazı yazıyor; İstanbul'daki mahfillerde konuşmalar
yapıyor, derslere koşturuyor... Kendisinin ilk basılı eseri "Erol
Kırşehirlioğlu" müstearıyla, 59'da çıkıyor; "Türkiye'de Misyoner
Faaliyetleri" başlığıyla, yanlış hatırlamıyorsam; Hoca daha kaç
yaşındadır, düşünün...
Ömer Özercan: Erol
Güngör biyografisi konusu benim de dikkatimi çekti. Şöyle ki, çok sayıda
biyografi okudum, mezun olduğu bölüm için felsefe, psikoloji ve sosyoloji
olarak üç ayrı rivayet(!) var. Tercüme kitaplarının tam bir listesi
yanılmıyorsam sadece Ersin hocanınkinde var. Toplam sekiz (ben de
yanılmıyorumdur inşallah) kitabı bile tam olarak listeleyemiyoruz. "Erol
Güngör Sözlüğü" konusu ise hiç aklıma gelmemişti. Bundan sonra kafa
yormaya çalışırım. "Erol Güngör'ün düşüncelerini MUKAYESE EDECEK BİR
ARAŞTIRMA" işine talibim , elifbayı söktükten sonra sırada o olsun. Ben kendimce bir
taslak liste hazırlamaya çalışıyorum. Yahya Kemal, Tanpınar, Ülgener, Peyami
Safa, Mümtaz Turhan, Cemil Meriç, Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Nihad Sami,
Samiha Ayverdi, Yılmaz Öztuna, İskender Öksüz, Alev Alatlı, Atsız, Köprülü,
Özakpınar, Said Başer... Bunlar bir amatörün el yordamı ile, biraz da kendi
mütevazi kitaplığına göre üstünkörü yapılmış seçimler. Elifbayı söktükten sonra
ve muhterem hocalarımın da kıymetli tavsiyeleriyle ve destekleriyle şüphesiz
tekemmül edecektir.
Vehbi Başer: Mualla Türköne, (Mümtazer Hoca'nın eski eşi)
sanırım ilk yüksek lisans tezi yazarıdır, Erol Hoca hakkında. Cafer Vayni var,
o da Ümit Meriç Hoca ile çalışırdı ve Erol Güngör üzerine ciddi şeyler yapmaya
niyetliydi. Kendisi, hatırladığım kadarıyla Psikoloji mezunudur; ötekiler
atmasyon. Doktora tezi de, "Kelâmî Yapılarda Estetik Organizasyon"
başlığını taşıyor. Bu tumturaklı başlığa bakmayın, fıkraların kurgusu üzerine
bir Sosyal Psikoloji çalışmasıdır.
Harun Anay: Hocam o kadar kişiyle mukayese etmek zor, şahıslar sınırlanmalı,konu
sınırlanmalı. Bir kaç kavramı mukayese etmek bile uzun zaman alır. Mukayese
etmek demek, konuya hakimiyet demek, KONUYA HAKİM OLMAYAN İNSAN neyi neyle
mukayese edecek. MUKAYESE İŞİ YÖNTEM İSTER, BİLGİ İSTER, DÖNEMİN TARİHİNİ VS.
BİLMEK İSTER.
Vehbi Başer: Mukayese
konusunda, Harun Anay'a katılıyorum. Ben de listeyi çok kabarık bulmuştum ama, internet öksürmeye
devam ediyor, göndermeye boğuşuyorum yazdıklarımı.
Harun Anay: hangi bölümden mezun olduğu hususunda notlarıma ve dosyalarıma:) bakmam
lazım. Yalnız İst. Ed.'da uzun süre FELSEFE, SOSYOLOJİ ve PSİKOLOJİ aynı bölüm
olarak faaliyet gösteriyor, kürsü farkılaşyor. Kürsülere göre diploma veriliyor
galiba ama aldıkları derslerde büyük ortaklık var. 1980 sonrasında bile bu
aşağı yukarı böyleydi bu fakültede.
Ömer Özercan: Çok haklısınız tabii
hocam, bizimki tabii buyurduğunuz gibi bir mukayese çalışması için değil,
Cumhuriyet döneminde bu meselelere kimler kafa yormuş, neler söylemiş, ortak ve
farklı görüşleri nelerdir gibi bir merak saiki ile düşünülmüştü.
Vehbi Başer: Mesele biraz da şu açıdan çok problemli:
Bizim düşünce hayatımız, dâima, siyasî çalkantıların anaforuna boğulmuş
durumda; bu da, siyasî gidişattan derinden etkilenen bir düşünce gündemine
maruz kalmaya yol açıyor. Öte yandan, Ömer Özercan'ın sözünü ettiği isimler, o
kadar farklı müktesebatlara sahipler ki, karşılaştırma meselesinde, hele hele
biyografik bütünlük çapındaki bir karşılaştırma imkansız gibi bir şey; elma,
armut, hindi, yaban ördeği kadar ayrı ayrı şeylerle karşı karşıyayız...
Harun Anay: Bu arada İYİ BİR EROL GÜNGÖR biyografisi
yazmak için de VAKİT ÇOK ÇOK DARALIYOR. Çünkü onu tanıyan kişiler BU DÜNYADAN
GÖÇÜYORLAR, GÖÇMEK ÜZERELER. Ailesi onunla ilgili bilgileri ne kadar korudu onu
da tam bilmiyorum. BİYOGRAFİSİ YAZILMAYAN BİR DÜŞÜNÜR OLUR MU ALLASEN? Neyi
konuşuyoruz Allasen? Ben, Erol Güngör hangi kitapları okudu hayatı boyunca diye
sorsam ne cevap vereceğiz. İnsanın okuduğu kitaplar ve fikri kaynakları
bilinmeyince fikri ortaya çıkar mı Allasen? Bizim Erol Güngörcü ağalar ne
yapıyorlar acaba Allasen? Erol Güngör hakkında yazanların büyük bir kısmının
ENTEL DANTEL, EVİRME KIVIRMA ŞEYLER OLMASINI NASIL İZAH EDECEĞİZ ALLASEN?
Ömer Özercan: Biyografilerin
umumiyeti "FELSEFE okudu, SOSYAL PSİKOLOJİ KÜRSÜSÜ'ne intisap etti"
diyor hocam. Makaleniz şundan dolayı ilgimi çekti; "Nizamülmülk'den Samiha
Ayverdi'ye Türk Siyaset Felsefesi" adlı/konulu muhtasar bir "Türk
siyasi şuur tarihi" üzerinde çalışmak niyetindeyim. Tabii bu tür iddialı
çalışmalara biraz daha eli ayağı tutarken başlaması lazım insanın, tohuma
kaçtıktan sonra değil
Harun Anay: Vehbi hocam, bu yazdıklarımızın kapalı/gizli bir grupta kalması beni
üzmeye başladı. Bunu face sayfamızda paylaşsam ne dersiniz? Yazmaya başlayınca
da kendimi tutamıyorum, halbu ki şu sıralar gündemimde Erol Güngör yok, ileriye
ertelediğim bir konudur bu. Hiç girmese miydim diye de düşünmeye başladım
şimdi, kendime zarar veriyorum gibime geliyor:)
Vehbi Başer: Biraderi Hidayet Bey
(askerdir) sağ mı bilmiyorum, ama eşi hayattaydı bildiğim kadarıyla. Fakat,
biyografi konusundaki müşkül meselelerden biri, Erol Hoca'nın sanki hiç
yaşıtları ile yaşamamış bir adam olmasından kaynaklanıyor. Adam sanki olgun
doğmuş. Eski yazıyı lise yıllarında biliyor, belli ki çekirdekten aldığı bir
feyz var.
Harun Anay: Erol Bey'i çok yakından tanıyanlar var, şu an çoğu yaşlı artık: Emin
Işık, Mehmed Niyazi, Süleyman Hayri Bolay, İst. Ed.'daki bazı sosyologlar,
felsefeciler vs. Bunların çoğunun ayakları çukurda malesef. VAKİT GEÇTİ
GEÇİYOR. Olgunluk dönemi hatıraları olanların çoğu da artık yaşlanıyor. GÜNEŞ
GURUBA MEYLETTİ.
Harun Anay: Mehmet Genç en yakın arkadaşlarından biridir, daha başkaları da var tabi.
Vehbi Başer: Ben Erol Hoca gibi
adamlara bakınca, esas eksiğimizin, adama son derece disiplinli bir biçimde
eğitim verecek kurumlar olduğunu düşünüyorum. Böyle kurumlar olsaydı, bu
adamlar dünya çapında adamlar olurdu.
Harun Anay: Şunu söyleyeyim: İyi bir biyografi olmadan söylenecek sözlerin önemli bir
kısmı boşlukta kalır. Özellikle ENTELEKTÜEL BİYOGRAFİ VAZGEÇİLMEZDİR.
Harun Anay: Kesinlikle dünya çapında olurlardı.
Vehbi Başer: Harun Anay Kardeşim, aslında paylaşmayalım diye gizli bir grup kurmuş değilim.
Esas maksadım, lâf u güzaf sirayet etmeden bir arşiv mahiyetinde, özel
paylaşımlara açık bir grup oluşturmaktı. Tabii ki paylaşılabilir.
Harun Anay: NEYSE hocam benim biraz sonra çıkmam lazım. Özür dilerim. EROL GÜNGÖR
hakkında şimdiye kadar yazmadığım, yayımlamadığım bazı bilgi ve belgelere de
sahip olduğumu bir SIR OLARAK burada size vereyim. Kim bilir ne zaman yazmak
kısmet olur:) Duanız bereketine zihnimiz açık olursa yazarım inşallah.
Vehbi Başer: Dualarım sizinle
Mîrim, velûdiyetler ve bereketler dilerim...
Harun Anay: Vehbi hocam, benim sayfada Erol Güngör ile ilgili bir şeyler yazmak
istiyordum zaten (orta veya düşük seviyede), o vesileyle izninizle paylaşırım.
En azından kendi yazdıklarımı biraz düzeltir yayımlarım.
Vehbi Başer: Ama bir şey var ki,
bazen dar grup paylaşımları çok zihin açıcı oluyor; görüyorsunuz.
Vehbi Başer: Paylaşmak konusunda
nezaketinize teşekkürler Mîrim, elbette paylaşın, ne demek...
Harun Anay: Evet, güzel oldu. Sizin gibi dostlarla yazışmak çok verimli oldu bende
öğrendim.
Vehbi Başer: Mehmet Genç bu
konuda erişilebilir en yakın şahîdidir benim de bildiğim kadarıyla, iki zıt
karakter; biri deli dolu yazar, öbürü zor yazan biri.
Harun Anay: Ömer Bey'i tanımıyorum, kusura bakmayınız lütfen, bir şey söyleyeceğim.
Y.L. dersi gibi jargonlar BENİ İNCİTİR hocam, lütfen. Öyle bakarsanız
ilerleyemeyiz.
Vehbi Başer: Hoca'ya
mağfuriyetler ve rahmet dileyerek kapatalım geceyi.
Vehbi Başer: Evet evet, o ne
demek Azîzim, dostluğunuz benim indimde pek kıymetlidir, YL filan, işin
kabuğudur.
Harun Anay: Allah rahmet eylesin. Keşke bizler onun çeyreği kadar bir şeyler
yapabilsek.
Ömer Özercan: Özür dilerim Harun
hocam, sadece çok istifade ettiğimi ifade etmek istemiştim, daha dikkatli
olurum.
Vehbi Başer: Ömer Özercan
Ankara'dandır, ben kendisinden taaa Fakülte yıllarından haberdar idim, fakat
çok daha sonra tanıştık. Osman Bilen ile arkadaş idiler; o zamanlar
tanışıklığımız pek gelişmemişti.
Harun Anay: Y.L. filan işin tabii ki kabuğudur da Y.L. derslerinin ne demek olduğunu
da biliyoruz, bu yüzden yazışmalarımızı daha üst ve eleri seviyede yapmaya
çalışıyoruz.
Ömer Özercan: Yüksek Lisans
talebesi olduğum için öyle yazmıştım.
Harun Anay: Rica ederim Ömer hocam, fakat incitici oluyor bazen. Böyle konuları kendi
adıma söyleyeyim, çoğu kişiyle konuşmam, konuşmaya değer görmem. İki makale bir
kaç jargon ile konuşan insanlarla bilgi ve düşünce paylaşmak tarzım değil
(internet ortamındaki siyasetim farklıdır).
Ömer Özercan: Eyvallah hocam.
Ömer Özercan: Hayırlı geceler,
hürmetler.
Vehbi Başer: Bir itirafta
bulunayım; ben bu beğenme konusuna beceriksizim, fakat bu paylaşım, çok verimli
oldu, yetişemedim okuyup cevaplamaya. Allah razı olsun, bundan ileri beğenme
olur mu:)))
Ömer Özercan: Amin, cümlemizden
hocam.
Harun Anay/02.11.2013.
harunanay.blogspot.com
facebook.com/hasimharun.anay
facebook.com/HarunAnay
twitter.com/HarunAnay
----
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.