2 Kasım 2013 Cumartesi

EROL GÜNGÖR Hakkındaki Tartışmamız

EROL GÜNGÖR Hakkındaki Tartışmamız

Dün gece facebook’da, Aziz Dostum Doç.Dr. Vehbi BAŞER ve meslektaşım Ömer ÖZERCAN’ın katkıda bulunduğu son derece güzel bir tartışma yaptık. Konu, Ömer Bey’in, rahmetli düşünürümüz Prof.Dr. EROL GÜNGÖR (ölümü: 1983) hakkında sorduğu bir soru üzerine başladı. Verimli geçtiğini düşündüğüm bu tartışmadan ve bu vesileyle ifade ettiğimiz görüşlerden sizleri de haberdar etmek istiyorum.

EROL GÜNGÖR merhum, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin XX. yüzyılda yetiştirdiği en büyük düşünürlerden biridir. Türk Düşüncesi Tarihi’ne olan ilgim sebebiyle yıllardır hakkında bilgi topladığım bu büyük şahsiyet hakkında şu ana kadar hiç bir şey yaz(a)madım. İleride hakkında bir şeyler karalamayı çok arzu ettiğim düşünürlerimizden biri de odur. Aşağıdaki tartışma metninin bu hevesimi gerçekleştirmeye başlangıç olmasını niyaz ediyorum.

Erol Güngör Bey’in pek çok çalışması bulunmakla birlikte; ‘İslam’ın Bugünkü Meseleleri’, ‘İslam Tasavvufunun Meseleleri’, ‘Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik’, ‘Türk Kültürü ve Milliyetçilik’ ve ‘Değerler Psikolojisi’ başlıklı telif eserleri ile W. Whitman Rostow’dan ‘İktisadi Gelişmenin Merhaleleri’, John U. Nef’den ‘Sanayileşmenin Kültürel Temelleri’ ve Paul Hazar’dan ‘Batı Düşüncesindeki Büyük Değişme’ isimli çeviri kitaplarını öğrencilerime özellikle tavsiye ederim.

Hayat tarzı, şahsiyeti ve düşüncelerini kendime yıllardır örnek aldığım düşünürlerden biri olan EROL GÜNGÖR Bey hakkındaki muhaveremizin metnini, çok küçük bazı müdahalelerin dışında, olduğu gibi aşağıda takdirlerinize sunuyorum (Burada yayımlanmasına izin verdikleri için adı geçen dostlarıma teşekkür ederim):

Ömer Özercan: Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Felsefe bölümünde "tezli yüksek lisans"a başladım. İktisat mezunu olduğum için lisans tamamlama dersleri alıyorum bu dönem. Derslerden biri Batılılaşma Dönemi Türk Düşüncesi. Bu ders kapsamında Erol Güngör hakkında bir sunum hazırlamam gerekiyor. Rahmetlinin kitaplarını lise-üniversite yıllarımızda okumuştuk ama şimdi biraz daha akademik bir okuma gerekiyor. Sayın hocalarımın tavsiyeleri olursa çok sevinirim.

Vehbi Başer: Ömerciğim, bu ileti ile gruptaki ilk paylaşımınız için teşekkür ediyorum. Yükesek lisansa başlamanız konusunda ne diyeceğimi bilemedim; bir taraftan sevindim sevinmesine, fekat Azîzim, sizin kalibrenizde bir talebe heyeti oluşturulması pek mümkün olmadığı için "o sübyanlar"  ın arasında, keyifli bir "geçmişe yolculuk" mudur, nasıl bir tecrübedir sizin için bir paylaşsanız ne çok şey çıkar diye düşündüm. Lisans Tamamlama programı olduğuna göre, sübyan da değil, resmen "sübyan larvası" bir kalabalık mıdır, etrafınızdaki  Hayırlı olsun Mîrim; izlenimlerinizi, şimdi paylaşmasanız da, mutlaka not etmelisiniz.

Vehbi Başer: İkinci mesele, belki biliyorsunuzdur, ben İlâhiyat Fakültesi'nde, Erol Güngör üzerine mezuniyet tezi çalışmıştım. O dönemde, Erol Güngör'ün özellikle Milliyetçi Gençlik üzerinde ne muazzam bir etkisi olduğunu hatırlarsınız. Rahmetli 83'deki vefatıyla hepimizi derinden sarsmış; kendimizi öksüz hissetmiştik. Erol Hoca'nın vefatından bir yıl kadar önce, henüz üçüncü sınıfın başında (mezuniyete daha üç yıl vardı, zira Fakülte o devirde beş yıldı) Felsefe çalışmakdan vaz geçip Sosyoloji'de karar kılmıştım; akademisyen olacaktım Din Sosyolojisi asistanı olmayı hayal ediyordum. Hoca vefat edince, bu manevî yük bana ağır geldi ve kendisine vefâ borcumu yerine getirmek üzere, çalışmalarını konu edinen bir tez yazmaya karar verdim. O tezin hikayesi pek hazindir benim için; elimde rahmetlinin topu kemâli beş kitabından ammâ, yaklaşık 800 fiş çıkarmış; bu beş kitabı lîme lîme ederek elde ettiğim bu fişler arasında boğulup kalmıştım. Bu malzemeyi nasıl yeniden kurar bir tez yazabilirim diye kara kara düşünürken, baktım olmayacak, aldım fiş tomarını danışmanıma gittim. O da bana "sen akıllı çocuksun, yaparsın, yaz getir" filan dedi. Nasıl bir hayal kırıklığıdır anlatamam! Erol Hoca, sizin gibi benim de lise yıllarımda, yazıları Töre, Milli Eğitim ve Kültür gibi dergilerde çıkan yazılarını heyecanla beklediğim ve buldukça sevinerek okuduğum, bir hayli akademik yazdığını düşündüğüm bir figürdü. Fakat çalışmalarını Sosyoloji alanında kendisini yetiştirmeye çalışan biri olarak sosyolojik bir çerçeve içinde yeniden okurken esasen akademik ve analitik tarzda değil, daha ziyade ideolojik ve polemik tarzı yazdığını görünce pek afallamıştım. Maksadım, bu tarzda ifade edilmiş meramı, akademik bir analiz ve teorik bir inşa halinde yeniden kurmaktı. Kendimi Erol Hoca yerine koyarak Hoca'nın yazdıklarını aktüel polemiğin dışına taşıyacak ve Osmanlı Klasik Dönemi'nden başlayarak Modernleşme süreci boyunca devam eden "Türk Aydınının Dönüşümü" konusunda Hoca'nın fikirlerini akademik bir analiz haline getirecektim. Öyle zor bir şeydi ki, altından kalkamadım. Sadece Klasik Dönemle sınırlı kısmını tamamlayabildim; o da, tezi teslim etmek zorunda olduğum için 30 sayfa filan eden bir metin oldu; dönemin süper teknolojisi, dile kolay "200 kelime hafızalı" elektronik daktiloyla yazılınca. Tezimi Nihat Genç tape edecekti; o mu etti, başka birisi mi şimdi hatırlamıyorum. Aldığım daktilo şeridini (ki o dönemde bir öğrenci bütçesi açısından pek pahalı bir şeydi) değil de, daha önce kullanılmış bir şeridi kullanarak okunması bir hayli zor bir tapaj yaptı bu işi yapan. Harflerin kuyruğunu kulağını sıçan yemiş gibi, gedik güdük bir şey... Daha sonra 88'de Türk Kültürü Dergisi'nde, bir bibliyografya yayınladım, Hoca'ya armağan sayısında. Vefatı'nın 15. yılında, (dönem 28 Şubat, yıl 98) Kırıkkale'de bir sempozyum organizasyonu, ülkücü kardeşlerimize cıs geldi. Hala vefa borcumu ödeyemediğim için Hoca'nın hatırasına borçlu hissediyorum kendimi. "Akademik bir okuma" demişsiniz; nasıl yardımcı olabilirim bilmiyorum, ama her türlü katkıda bulunmak isterim. Süre kısıtlı biliyorum, Allah yadımcınız olsun...

Ömer Özercan: Eyvallah hocam. Aslında ilk niyetim sosyoloji idi, olmazsa tarih, kısmet felsefe imiş. Bölüm başkanının Levent Bayraktar hoca olmasının tesiri var biraz da. YL için müracaat edenlerin içinde felsefe mezunu yok. Mülakatı da geçip başlayanlar; bir bilgisayar mühendisi, iki İngilizce hocası, bir sınıf öğretmeni, bir reklamcı ve bendeniz iktisat mezunu. Müracaat da kabul de çok az, kontenjanın yarısı bile değil. Sebep şu imiş: 50 dil puanı şartı olduğu için baştan ciddi bir eleme oluyor. ODTÜ veya Bilkent mezunları da kendi okulları veya yurtdışı heveslisi, YBÜ'ye tenezzül etmiyor. Gene de bölümde üç ODTÜ'lü asistan var. Üç ders alıyorum; Türk Düşüncesi, İslam Felsefesi, Din Felsefesi. Hocalar çok iyi, akademik bakımdan değerlendirme yapmam edebe mugayir olur, talebe gözüyle bir şikayetim yok. Dersler hocaların odalarında sohbet şeklinde işleniyor. 2-5 kişi arası gelen oluyor. Arkadaşlar da çok iyi niyetli ve hevesli ama sosyal bilimlerde YL için çıtanın çok düşük olduğunu düşünüyorum. Belki yaş sınırı gibi şartlar da eklenmeli. Lisans diploma notu, ALES gibi şeylere gerek yok, iyi bir mülakatla daha isabetli seçim yapılabilir. Kontenjanı da düşürmek lazım, 5-10 arası çok bile. İş dışında hobi niyetine gelenleri gücendirmeden vazgeçirmeli. Kitap okuma alışkanlığı ve zevki olmayanları, ideal sahibi olmayanları, ömrünü ilme adamaya niyet ve kaabiliyeti olmayanları kendilerine daha uygun mesleklere yönlendirmeli. YL ve doktora talebelerine çok iyi (ailenin geçimini sağlayacak + kitap ve akademik faaliyetlere yetecek) karşılıksız burs verilmeli. Geçim ve istikbal kaygısı taşıyarak yapılacak iş değil bu.

Vehbi Başer: Çok idealistsiniz ve bunun ne kadar değerli olduğnu gâyet iyi biliyorum. Belki işleri bu idealizmle düzene sokacak birileri olmalı ve bunlara akıldanelik etmeli. Erol Hoca, bu milletin "cami avlusunda bulunmuş yetim" olmadığını söylerdi. Aradan geçen zaman içinde, öyle bir travmalar dizisi yaşandı ki, akademik hayat ve akademisyenler için ben, hiç lafımı sözümü esirgemeden "sıbyan koğuşunda ağanın, yancılarının, gardiyanların tecavüzüne uğramış, bir yığın ayarı bozuk, sapı silik" nitelemesi kullanabilirim. Akademik haysiyetin eskiden de kalibresi düşüktü; ama artık haysiyeti umursayan pek yok; elimizde bir terazi var: "Senin yayın puanın kaç birader?" Kimse ne yazıldığını umursamıyor, ne kattığınızın bir önemi yok! Teraziye çıkarsınız, puanınız kadar konuşursunuz.

Ömer Özercan: Hocam ilk cevabınız üzerine yazmıştım. Şimdi Erol Güngör bahsine döneyim ben de. Güngör'ün hemen hemen bütün kitaplarını zaten ilk yayınlandığında okuduk. Gazete ve dergi yazılarını da. Hoca nasıl ideolojik ve polemik tarzda yazdıysa biz de öyle okuduk tabii. Şimdi başka bir ihtiyaç ve bakışla okumaya başlayınca daha farklı şeyler görüyorum. Hakkında yazılanları da bilhassa okumaya ve dikkatimden kaçan şeyleri bu şekilde yakalamaya çalışıyorum. Kendisiyle tanışan ve birlikte çalışan kişilerle de görüştük. Ben bilhassa hocanın "Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik" kitabındaki "Teknoloji ve Kültür Değişmesi" adlı 4 bölümlük yazısındaki görüşler üzerinde çalışmak istiyorum, mühendis kökenli ve uzun senelerdir iktisadi bir işletme sahibi olarak edindiğim tecrübe ile hocanın fikirlerini diğer araştırmacılardan daha farklı yorumlayabileceğimi düşünüyorum.

Vehbi Başer: Azîzim, mühendis kökenli olunca, normalde böyle bir teveccüh göstermeniz normaldir. Ben de hevesinizi kırmak istemem ama, Erol Hoca'nın Teknoloji konusundaki görüşleri, büyük ölçüde o dönem milliyetçi kesim için yeni ufuk sayılabilecek bir kıymete sahiptir. Bu bahiste, Hoca merhum, daha ziyade fonksiyonalist yaklaşımı esas alan, romantik-muhafazakarlık ile kalkınmacı reformculuk arasına sıkışıp kalmış görüşler ileri sürmüştür. Bunu incelemeniz elbette hem Erol Hoca'nın çalışmalarını değerlendirmek ve hem de Türk fikir tarihi açısından önemli bir katkı sağlayabilir. Hoca'nın daha ziyade erken 70'lerdeki bir çalışması olarak devrine göre pek anlamlı olan bu çalışması, mesela İsmet Özel'in "Üç Mesele"deki tartışma düzeyine erişebilecek bir teorik arka plandan mahrumdur. Belki, Hoca konusunda hala feyiz alınabilecek şeylere ilgi duymam sebebiyle böyle konuşuyorum; yoksa fikir tarihi sadedinde elbette önemli. Hoca'nın çalışmalarını kabaca dört döneme ayırabileceğimizi düşünüyorum; Kültür Değişmesi, ikinci dönemine ait bir eserdir.

Ömer Özercan: Güngör'ün telif eserlerinde çok çarpıcı, orjinal ve çığır açıcı bir bilgi veya fikir göremedim ama tercümeleri bana çok dikkat çekici görünüyor. Aron, Nef, Hazard, Rostow ve Boulding rastgele seçilmiş değil, hâlâ kıymetini muhafaza eden eserler. Bunları hem de nefis bir dille çeviren hocanın yazacağı çok daha kıymetli eserler vardı ama ömrü vefa etmedi diye düşünmeden edemiyor insan. Tabii "marifet iltifata tabidir, müşterisiz matah zayidir" prensibi her zaman cari, o dönemdeki kariler daha kapsamlı, derinlikli, seviyeli yazıları okur muydu, okusa anlar mıydı, anlasa bir işe yarar mıydı bilmiyorum.

Vehbi Başer: İşte "öksüz kaldık" deyişimiz bundandır. Ömrü vefa etseydi, açtığı çığırda çok ileri adımlar atarak bambaşka ufuklar açabilirdi. Çeviriler konusundaki değerlendirmenize kısmen katılıyorum; sanayileşme, modernleşme, aydınlar.. gibi tartışma bağlamları açısından dönemine göre gerçekten önemli katkılar. Çeviride kullanılan dil mükemmel. Fakat, siz de bilirsiniz ki, bu tartışma bağlamları bir hayli aşılmış durumda. O bakımdan, "Türkiye'de modernleşme fikriyatı" meselesi için halen değerli kaynaklar olsa da, hani "post-endüstriyel" dünyada aktüel tartışmalar açısından devrini tamamlamış bakış açıları olduğunu söylemek mümkündür.

Ömer Özercan: Haklısınız hocam. Ben de Hazard ve Boulding'in kitaplarını diğerlerinden ayrı değerlendiriyorum, bilhassa Hazard'ın "Batı Düşüncesindeki Büyük Değişme" batının macerasını anlamada bana çok yardımcı olmuştur.

Harun Anay: Hazard'ın eserini çevirmesi başlı başına BÜYÜK BİR DEĞİRİ HAİZ BENCE. Şimdiye kadar Türkçe'ye Batı düşüncesi tarihiyle ilgili böyle bir eser çevrilmedi diyebilirim. özellikle çevrilidiği döneme kadarki Batı ve İslam düşüncesi tarihlerini dikkate aldığmıızda bu çevirinin ve eserin yanına yaklaşabilecek bir eser yoktu ve hala da yok. Erol Güngör'ün ufkunun yaşadığı döneminden ufkundan fersah fersah ileride olduğunun en büyük delili olarak bence bu çeviri yeter de artar bile.

Harun Anay: Ömer Bey'in 'çarpıcı' ve 'çığır açıcı' ile ne kasdettiğini açıklaması bence uygun olur. BU iki kavram çok muğlak. BENİM SADECE EROL GÜNGÖR'ün metinleriyle ilgili değil her metinle ilgili temel yaklaşımım şudur: METNİ CİDDİYE ALMALIYIZ.

Harun Anay: Metin veya metinleri ciddiye almak için onlarda ileri sürülen fikirleri yazarın düşünce hayatı içindeki yerini iyi bilmenin yanı sıra dönemin fikriyatını ve o fikirlerin tarihlerini de iyi bilmek gerekir.

Harun Anay: Yaşadığı dönemde ve hatta hala bile, mutlaka ideolojik taraf seçmenin mecburi olduğu bir ülkede, özellikle de geri zekalıların bile anlayacağı kadar açık ideolojik tercihlerin ifade edilmesinin mecburi olduğu bir ortamda, Erol Güngör'in tam bir DÜŞÜNÜR ve EKSİKSİZ BİR İLİM ADAMI üslubuyla konuları ele alması bile BAŞLI BAŞINA ÇIĞIR AÇICIDIR ASLINDA. Böyle bir dili, üslubu ve yöntemi Ziya Gökalp'tan sonra çok az düşünürümüzde rastlıyoruz.

Harun Anay: Bir de şunu ifade etmek isterim: Sadece milliyetçilik kavramı ve anlamı ya da milliyetçilik-din ilişkisi hakkında yazan önde gelen düşünürlerin görüşleriyle Erol Güngör'ün düşüncelerini MUKAYESE EDECEK BİR ARAŞTIRMA bence rahmetlinin ne yapmaya çalıştığını ortaya çıkarmaya yetecektir.

Harun Anay: Neyse kusura bakmayınız böyle güm diye konuya daldım. Sizlerden istifade etmeyi yeğlemek en iyisi benim için. Başarılar.

Vehbi Başer: Estağfirullah Harun Anay, heyecanla devam etmeni bekliyordum; makina başından biraz ayrıldım bu son mesajı görünce üzüldüm yahu! Sıcağı kaçmadan bir-iki şey söyleyeceğim ama bunu bir gönderiyim.

Vehbi Başer: Hazard konusunda size elbette katılıyorum; o bir klasiktir ve devri elbette geçmez; belki yeni bakış açılarıyla birleştirilmesi ve daha zengin bir kavrayış söz konusu olabilir.

Ömer Özercan: Haklısınız Harun hocam. Bu kavramları objektif bir realite ifadesi olarak değil, kendi tecrübem için kullandım. "Çarpıcı" derken beni etkileme biçimi ve derecesini, "çığır açıcı derken" de bu yazıları okuduğum zamanki fikirlerimde, bakış açımda, değerlendirme tarzımda köklü ve büyük ölçekli bir tesir ve/veya değişimi kastediyorum. Bu tür etkisini hissettiğim birkaç yazar/kitap örneği vereyim. Ayn Rand'ın "Bir Pınar Ki" (başka adlarla da basıldı) ve "Atlas Silkindi" adlı romanları Amerika'ya ve kapitalizme bakışımı çok etkilemiş ve değiştirmiştir, roman olarak da çok sevmişimdir. Cemil Meriç'in "Bu Ülke"si ve diğer kitapları, Toffler'in "Şok"u, Jay Forrester'in "...Dynamics" kitapları, Asimov'un Vakıf serisi, Ayverdi'nin "Türk Tarihinde Osmanlı Asırları"...

Harun Anay: Hocam şimdi, Erol Güngör ile ilgili okumalarım çok taze değil benim.Bütün eserlerini okudum vaktiyle, ayrıca ileride bir şeyler yazarım diye de uzun yıllardır hakkında bilgi topluyorum. Zaman zaman da onun hakkında konuşmalar yaptım, kitaplarını da okuttum öğrencilerime.

Harun Anay: Üstadımızın zihninde pek çok sorun olduğu anlaşılıyor: Mesela, gelişme/sanayileşme/kalkınma-kültür/din/değerler ilişkisi. Bu kavramlarla ilgili yazıp çizdikleri ve yaptığı çeviriler dönemine göre de bugüne göre de aslında ÇIĞIR AÇICI sayılabilir. Özellikle Milli şef, demokrat parti, Adalet Partisi, özal ve Erdoğan dönemlerindeki kalkınma modellerini göz önüne aldığımızda bu konuların üzerinde çok az durulduğunu sanıyorum söyleyebiliriz. O halde üstadımız bir şeyler düşünüyor, yazıyor, dönemine göre aslında çok sarsıcı şeyler de yazıyor veya çeviriyor. Fakat makes bulmuyor gibi geliyor bana.

Harun Anay: Dolayısıyla Erol Bey'in neredeyse her yazısını tarihi bağlamı içinde ve çok sık bir şekilde çağdaşı düşünürlerle mukayese ederek değerlendirmeliyiz.Bunu yap(a)mazsak yanlış ve çok hızlı değerlendirmelerde bulunup yanılabiliriz.

Harun Anay: Şöyle bir şey sorayım size: EROL GÜNGÖR KADAR ve önemini kavrayarak değer/ahlak KONUSUYLA İLGİLENEN kaç milliyetçi düşünürümüz var? ve bunların değer-milliyetçilik-din ilişkileri konusundaki görüşlerini karşılaştırmayı hiçi düşündünüz mü?

Harun Anay: Ve yine Erol Güngör kadar İslam düşüncesiyle ve islami ilimlerle ilgilenen kaç milliyetçi düşünürümüz var cumhuriyet döneminde ve bunların dini konulara bakışları hakkında bir mukayese yapmayı düşünür müsünüz?

Harun Anay: Tabi sadece Hazard'ı çevirse ve hiçbir şey yazmasaydı, ben Erol Bey'i göklere çıkarmaya yeter görürdüm. Bunu osmanlının son döneminde ve cumhuriyet döneminde BATI, DOĞU ve İSLAM DÜŞÜNCESİ HAKKINDA YAZILANLARIN BÜYÜK BİR KISMINI İNCELEDİĞİM İÇİN SÖYLÜYORUM. Ama malesef ki Erol Bey'in bu tercümesi galiba şu ana kadar SADECE İKİ BASKI YAPABİLDİ. Bu durum bence Türkiye'de felsefenin, düşünce tarihinin, milliyetçiliğin ne kadar alt düzeyde işlendiğini göstermeye yeter de artar bile.

Ömer Özercan: Sahaf Aşiyan'da Doç Dr. Ersin Özarslan ile tanıştık ve Güngör hakkında konuştuk. L. Şehsuvaroğlu da dergi(ler)de Güngör'le teşrik-i mesaisi olduğundan ve hocayla hatırlarından bahsetti. Hem Ersin hoca hem de Lütfü bana Özakpınar'ı okumamı, Gökalp-Güngör çizgisini onun sürdürdüğünü, hatta daha da geliştirdiğini vs. söylediler. Ben de elimden geldiği kadar çok kaynaktan istifade etmeye çalışıyorum. Çok sayıda tez ve makale olduğunu gördüm. Şu an da elimde 2010'da Gazi'de düzenlenen "Erol Güngör'ün anısına Türkiye'de Değişim Sempozyumu" kitabı var. Güngör pek çok açıdan ve pek çok kişi tarafından araştırılmış ve yazılmış görünüyor. Yeterliliklerini değerlendirebilecek durumda değilim tabii.

Harun Anay: Mesela bir EROL GÜNGÖR SÖZLÜĞÜ henüz hazırlanmış değil. Ziya Gökalp sözlüğü de yok elimizde. Benim bildiğim kadarıyla İYİ DEYEBİLECĞİM bir Erol Güngör BİYOGRAFİSİ de mevcut değil.Meşgul olduğu veya olmaya çalışıtğı ANA SORUNLARIN TESPİT ETMEYE ÇALIŞAN BİR ARAŞTIRMA VAR MI Bilmem.

Vehbi Başer: Ama Harun Anay çok haklı. Ben Hoca'yı lise yıllarımda keşfettim, 76-77 filan. zaten ondan önce orta mektep veledi olarak ülkü ocaklarındaki tamamı 80 adet eder kitapları bitirmiştim; çoğu roman filandı. Fikir nâmına Gâlip Erdem'in Savunmalar'ını filan okumuştuk. Erol Hoca o dönemdeki fikir nâmına kağnı ile gidilen köy yolundan otoban'a çıkmak gibiydi benim açımdan; çoğumuz için öyle olmuştur sanırım. Üstelik, Hoca, öyle zevkli bir Türkçe ile, öyle âteşin bir polemik diliyle yazıyordu ki, mest oluyorduk. Sonra 80'lerde yeniden okurken bu polemik üslûbunu aşan bir akademik arka plandan konuştuğunu fark edince, milliyetçi cenahtan çoğu genç gibi sosyal bilim müktesebâtının kıymetini anladık. İslâm'ın ve Tasavvufun Meseleleri ilk çıktığında, aynı şevkle okumaya kalkmış ve hayal kırıklığına uğramıştım; beni bir hayli aşıyordu; bambaşka bir Hoca vardı karşımda ve açıkçası bir hayli zorlanmıştım. Tezi çalışırken bu iki eserde konuşan Erol Hoca'nın "inkılapçı zihniyet"le kavgasını aşarak İslâm Modernizmi ve Gelenekçiliği üzerine derin etüdlere girdiğini gördüm.

Harun Anay: Vehbi hocam, milliyetçilik-islam/islamcılık tartışmalarına yeni bir boyut getirmeye çalışıyor galiba. Özellikle İslam'ın bugünkü meseleleri ve İslam tasavvunun meselelerindeki konu hakimiyeti (bana göre bazı eksik ve hatalar olsa da) galiba oldukça özgün. Adam İhya okuyor, adam tasavvuf okuyor, adam Arapça biliyor hatırladığım kadarıyla, adam osmanlı Türkçesi biliyor, adam mezar taşlarını okuyacak kadar eski el yazılarını okuyabiliyor vs. Bunların her biri yaşadığı dönemin ve hatta günümüzün milliyetçilerinden ne kadar yukarıda durduğunun delili bence.

Vehbi Başer: Efendim, Hoca'nın devrine göre gerçekten topyekûn bir özgünlüğü, doymak bilmez bir velûdiyeti, meselelere, devrinde görülmeyen bir hakimiyeti vardı. Öylesine çok alanda at koşturuyordu ki, gazetede köşe yazarlığı, dergilerde, hem de sadece akademik değil, gençlerin çıkardığı hemen her dergide yazı yazıyor; İstanbul'daki mahfillerde konuşmalar yapıyor, derslere koşturuyor... Kendisinin ilk basılı eseri "Erol Kırşehirlioğlu" müstearıyla, 59'da çıkıyor; "Türkiye'de Misyoner Faaliyetleri" başlığıyla, yanlış hatırlamıyorsam; Hoca daha kaç yaşındadır, düşünün...

Ömer Özercan: Erol Güngör biyografisi konusu benim de dikkatimi çekti. Şöyle ki, çok sayıda biyografi okudum, mezun olduğu bölüm için felsefe, psikoloji ve sosyoloji olarak üç ayrı rivayet(!) var. Tercüme kitaplarının tam bir listesi yanılmıyorsam sadece Ersin hocanınkinde var. Toplam sekiz (ben de yanılmıyorumdur inşallah) kitabı bile tam olarak listeleyemiyoruz. "Erol Güngör Sözlüğü" konusu ise hiç aklıma gelmemişti. Bundan sonra kafa yormaya çalışırım. "Erol Güngör'ün düşüncelerini MUKAYESE EDECEK BİR ARAŞTIRMA" işine talibim , elifbayı söktükten sonra sırada o olsun. Ben kendimce bir taslak liste hazırlamaya çalışıyorum. Yahya Kemal, Tanpınar, Ülgener, Peyami Safa, Mümtaz Turhan, Cemil Meriç, Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Nihad Sami, Samiha Ayverdi, Yılmaz Öztuna, İskender Öksüz, Alev Alatlı, Atsız, Köprülü, Özakpınar, Said Başer... Bunlar bir amatörün el yordamı ile, biraz da kendi mütevazi kitaplığına göre üstünkörü yapılmış seçimler. Elifbayı söktükten sonra ve muhterem hocalarımın da kıymetli tavsiyeleriyle ve destekleriyle şüphesiz tekemmül edecektir.

Vehbi Başer: Mualla Türköne, (Mümtazer Hoca'nın eski eşi) sanırım ilk yüksek lisans tezi yazarıdır, Erol Hoca hakkında. Cafer Vayni var, o da Ümit Meriç Hoca ile çalışırdı ve Erol Güngör üzerine ciddi şeyler yapmaya niyetliydi. Kendisi, hatırladığım kadarıyla Psikoloji mezunudur; ötekiler atmasyon. Doktora tezi de, "Kelâmî Yapılarda Estetik Organizasyon" başlığını taşıyor. Bu tumturaklı başlığa bakmayın, fıkraların kurgusu üzerine bir Sosyal Psikoloji çalışmasıdır.

Harun Anay: Hocam o kadar kişiyle mukayese etmek zor, şahıslar sınırlanmalı,konu sınırlanmalı. Bir kaç kavramı mukayese etmek bile uzun zaman alır. Mukayese etmek demek, konuya hakimiyet demek, KONUYA HAKİM OLMAYAN İNSAN neyi neyle mukayese edecek. MUKAYESE İŞİ YÖNTEM İSTER, BİLGİ İSTER, DÖNEMİN TARİHİNİ VS. BİLMEK İSTER.

Vehbi Başer: Mukayese konusunda, Harun Anay'a katılıyorum. Ben de listeyi çok kabarık bulmuştum ama, internet öksürmeye devam ediyor, göndermeye boğuşuyorum yazdıklarımı.

Harun Anay: hangi bölümden mezun olduğu hususunda notlarıma ve dosyalarıma:) bakmam lazım. Yalnız İst. Ed.'da uzun süre FELSEFE, SOSYOLOJİ ve PSİKOLOJİ aynı bölüm olarak faaliyet gösteriyor, kürsü farkılaşyor. Kürsülere göre diploma veriliyor galiba ama aldıkları derslerde büyük ortaklık var. 1980 sonrasında bile bu aşağı yukarı böyleydi bu fakültede.

Ömer Özercan: Çok haklısınız tabii hocam, bizimki tabii buyurduğunuz gibi bir mukayese çalışması için değil, Cumhuriyet döneminde bu meselelere kimler kafa yormuş, neler söylemiş, ortak ve farklı görüşleri nelerdir gibi bir merak saiki ile düşünülmüştü.

Vehbi Başer: Mesele biraz da şu açıdan çok problemli: Bizim düşünce hayatımız, dâima, siyasî çalkantıların anaforuna boğulmuş durumda; bu da, siyasî gidişattan derinden etkilenen bir düşünce gündemine maruz kalmaya yol açıyor. Öte yandan, Ömer Özercan'ın sözünü ettiği isimler, o kadar farklı müktesebatlara sahipler ki, karşılaştırma meselesinde, hele hele biyografik bütünlük çapındaki bir karşılaştırma imkansız gibi bir şey; elma, armut, hindi, yaban ördeği kadar ayrı ayrı şeylerle karşı karşıyayız...

Harun Anay: Bu arada İYİ BİR EROL GÜNGÖR biyografisi yazmak için de VAKİT ÇOK ÇOK DARALIYOR. Çünkü onu tanıyan kişiler BU DÜNYADAN GÖÇÜYORLAR, GÖÇMEK ÜZERELER. Ailesi onunla ilgili bilgileri ne kadar korudu onu da tam bilmiyorum. BİYOGRAFİSİ YAZILMAYAN BİR DÜŞÜNÜR OLUR MU ALLASEN? Neyi konuşuyoruz Allasen? Ben, Erol Güngör hangi kitapları okudu hayatı boyunca diye sorsam ne cevap vereceğiz. İnsanın okuduğu kitaplar ve fikri kaynakları bilinmeyince fikri ortaya çıkar mı Allasen? Bizim Erol Güngörcü ağalar ne yapıyorlar acaba Allasen? Erol Güngör hakkında yazanların büyük bir kısmının ENTEL DANTEL, EVİRME KIVIRMA ŞEYLER OLMASINI NASIL İZAH EDECEĞİZ ALLASEN?

Ömer Özercan: Biyografilerin umumiyeti "FELSEFE okudu, SOSYAL PSİKOLOJİ KÜRSÜSÜ'ne intisap etti" diyor hocam. Makaleniz şundan dolayı ilgimi çekti; "Nizamülmülk'den Samiha Ayverdi'ye Türk Siyaset Felsefesi" adlı/konulu muhtasar bir "Türk siyasi şuur tarihi" üzerinde çalışmak niyetindeyim. Tabii bu tür iddialı çalışmalara biraz daha eli ayağı tutarken başlaması lazım insanın, tohuma kaçtıktan sonra değil

Harun Anay: Vehbi hocam, bu yazdıklarımızın kapalı/gizli bir grupta kalması beni üzmeye başladı. Bunu face sayfamızda paylaşsam ne dersiniz? Yazmaya başlayınca da kendimi tutamıyorum, halbu ki şu sıralar gündemimde Erol Güngör yok, ileriye ertelediğim bir konudur bu. Hiç girmese miydim diye de düşünmeye başladım şimdi, kendime zarar veriyorum gibime geliyor:)

Vehbi Başer: Biraderi Hidayet Bey (askerdir) sağ mı bilmiyorum, ama eşi hayattaydı bildiğim kadarıyla. Fakat, biyografi konusundaki müşkül meselelerden biri, Erol Hoca'nın sanki hiç yaşıtları ile yaşamamış bir adam olmasından kaynaklanıyor. Adam sanki olgun doğmuş. Eski yazıyı lise yıllarında biliyor, belli ki çekirdekten aldığı bir feyz var.

Harun Anay: Erol Bey'i çok yakından tanıyanlar var, şu an çoğu yaşlı artık: Emin Işık, Mehmed Niyazi, Süleyman Hayri Bolay, İst. Ed.'daki bazı sosyologlar, felsefeciler vs. Bunların çoğunun ayakları çukurda malesef. VAKİT GEÇTİ GEÇİYOR. Olgunluk dönemi hatıraları olanların çoğu da artık yaşlanıyor. GÜNEŞ GURUBA MEYLETTİ.

Harun Anay: Mehmet Genç en yakın arkadaşlarından biridir, daha başkaları da var tabi.

Vehbi Başer: Ben Erol Hoca gibi adamlara bakınca, esas eksiğimizin, adama son derece disiplinli bir biçimde eğitim verecek kurumlar olduğunu düşünüyorum. Böyle kurumlar olsaydı, bu adamlar dünya çapında adamlar olurdu.

Harun Anay: Şunu söyleyeyim: İyi bir biyografi olmadan söylenecek sözlerin önemli bir kısmı boşlukta kalır. Özellikle ENTELEKTÜEL BİYOGRAFİ VAZGEÇİLMEZDİR.

Harun Anay: Kesinlikle dünya çapında olurlardı.

Vehbi Başer: Harun Anay Kardeşim, aslında paylaşmayalım diye gizli bir grup kurmuş değilim. Esas maksadım, lâf u güzaf sirayet etmeden bir arşiv mahiyetinde, özel paylaşımlara açık bir grup oluşturmaktı. Tabii ki paylaşılabilir.

Harun Anay: NEYSE hocam benim biraz sonra çıkmam lazım. Özür dilerim. EROL GÜNGÖR hakkında şimdiye kadar yazmadığım, yayımlamadığım bazı bilgi ve belgelere de sahip olduğumu bir SIR OLARAK burada size vereyim. Kim bilir ne zaman yazmak kısmet olur:) Duanız bereketine zihnimiz açık olursa yazarım inşallah.

Vehbi Başer: Dualarım sizinle Mîrim, velûdiyetler ve bereketler dilerim...

Harun Anay: Vehbi hocam, benim sayfada Erol Güngör ile ilgili bir şeyler yazmak istiyordum zaten (orta veya düşük seviyede), o vesileyle izninizle paylaşırım. En azından kendi yazdıklarımı biraz düzeltir yayımlarım.

Vehbi Başer: Ama bir şey var ki, bazen dar grup paylaşımları çok zihin açıcı oluyor; görüyorsunuz.

Vehbi Başer: Paylaşmak konusunda nezaketinize teşekkürler Mîrim, elbette paylaşın, ne demek...

Ömer Özercan: Benim için YL derslerinden daha faydalı oldu.

Harun Anay: Evet, güzel oldu. Sizin gibi dostlarla yazışmak çok verimli oldu bende öğrendim.

Vehbi Başer: Mehmet Genç bu konuda erişilebilir en yakın şahîdidir benim de bildiğim kadarıyla, iki zıt karakter; biri deli dolu yazar, öbürü zor yazan biri.

Harun Anay: Ömer Bey'i tanımıyorum, kusura bakmayınız lütfen, bir şey söyleyeceğim. Y.L. dersi gibi jargonlar BENİ İNCİTİR hocam, lütfen. Öyle bakarsanız ilerleyemeyiz.

Vehbi Başer: Hoca'ya mağfuriyetler ve rahmet dileyerek kapatalım geceyi.

Vehbi Başer: Evet evet, o ne demek Azîzim, dostluğunuz benim indimde pek kıymetlidir, YL filan, işin kabuğudur.

Harun Anay: Allah rahmet eylesin. Keşke bizler onun çeyreği kadar bir şeyler yapabilsek.

Ömer Özercan: Özür dilerim Harun hocam, sadece çok istifade ettiğimi ifade etmek istemiştim, daha dikkatli olurum.

Vehbi Başer: Ömer Özercan Ankara'dandır, ben kendisinden taaa Fakülte yıllarından haberdar idim, fakat çok daha sonra tanıştık. Osman Bilen ile arkadaş idiler; o zamanlar tanışıklığımız pek gelişmemişti.

Harun Anay: Y.L. filan işin tabii ki kabuğudur da Y.L. derslerinin ne demek olduğunu da biliyoruz, bu yüzden yazışmalarımızı daha üst ve eleri seviyede yapmaya çalışıyoruz.

Ömer Özercan: Yüksek Lisans talebesi olduğum için öyle yazmıştım.

Harun Anay: Rica ederim Ömer hocam, fakat incitici oluyor bazen. Böyle konuları kendi adıma söyleyeyim, çoğu kişiyle konuşmam, konuşmaya değer görmem. İki makale bir kaç jargon ile konuşan insanlarla bilgi ve düşünce paylaşmak tarzım değil (internet ortamındaki siyasetim farklıdır).

Ömer Özercan: Eyvallah hocam.

Vehbi Başer: Celseyi kapatıyorum arkadaşlar.

Ömer Özercan: Hayırlı geceler, hürmetler.

Vehbi Başer: Bir itirafta bulunayım; ben bu beğenme konusuna beceriksizim, fakat bu paylaşım, çok verimli oldu, yetişemedim okuyup cevaplamaya. Allah razı olsun, bundan ileri beğenme olur mu:)))

Ömer Özercan: Amin, cümlemizden hocam.

Harun Anay/02.11.2013.
harunanay.blogspot.com
facebook.com/hasimharun.anay
facebook.com/HarunAnay
twitter.com/HarunAnay

----

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.