ÇAĞDAŞ ARAP DÜNYASINDA KÜLTÜREL
GELİŞİM
Harun Anay
Çağdaş İslâm düşüncesi
tarihiyle ilgili seçme metinlere yer veren veya sistematik düşünce tarihi
mahiyetindeki eserlerde, Hindistan'dan Seyyid Ahmed Han ve Seyyid Emir Ali,
Pakistan'dan Mu- hammed İkbal ve Mevdûdî, İran'dan Ali Şerîatî, Mehdi Bâzargân
ve Humeynî gibi düşünürlere ve onların görüşlerine zaman zaman yer verilmekle
birlikte, esas olarak son iki yüzyılda Arap dünyasında ortaya çıkan
düşünürlerin ve düşünce hareketlerinin işlendiği görülmektedir. Bu yüzden
denilebilir ki, çağdaş İslâm düşüncesiyle ilgili şimdiye kadar doğuda ve batıda
yapılan araştırmaların azımsanamayacak bir kısmı, çağdaş İslâm düşüncesi ile
çağdaş Arap düşüncesini neredeyse özdeşleştirmektedirler. Dolayısıyla çağdaş
Arap düşüncesinin gelişimini ve bu düşünce içinde tartışılan soru ve sorunları
konu edinen bu makelenin aynı zamanda, çağdaş İslâm düşüncesiyle alakalı olduğu
söylenebilir.
Bizim için Arap düşüncesiyle
ilgilenmek, yazmak ve konuyla ilgili araştırmaları değerlendirmek, bu ifade
edilenden çok daha fazla büyük bir önemi hâizdir. Zira, Araplar ve Türkler,
yüzyıllardır aynı dine inanmakta, büyük ölçüde aynı fikrî kaynaklardan beslenmekte,
aynı coğrafyada yaşamakta ve karşılıklı olarak birbirlerini etkilemektedirler.
Daha İslâm dünyasının büyük bir kısmına hâkim olmadan önce bile Türklerin
Farâbî gibi büyük düşünürler yetiştirdiklerini ve Mâverâünnehir bölgesinin
İslâm medeniyeti ve düşüncesinin kurulduğu bölgelerinden biri haline geldiğini
hatırladığımızda, bu ilişkinin ne kadar karmaşık olduğu ortaya çıkar. Bunlara
bir de, XIII. yüzyıl ortalarından XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadarki altı
asırdan fazla bir zaman diliminde Arapların yaşadığı bölgelerde büyük ölçüde
Türklerin hâkim olduğunu; bu bölgelere yerleşerek Araplarla kaynaştıklarını; bu
yüzden ortaya çıkan akrabalık ilişkilerini; mahallî ve ırkî farklılıklara
rağmen aynı medeniyet, düşünce ve kültüre hizmet edip çoğu zaman aynı dilde
yazdıklarını ve aralarındaki öğretmenlik ve öğrencilik münasebetlerini ilave
ettiğimizde Arap düşüncesinin ve Türk düşüncesinin XIX. yüzyılın ortalarına
kadar nerede başlayıp nerede bittiğini tespit etmenin oldukça zor olduğu
rahatlıkla anlaşılır.
Aynı tespit Osmanlı Devleti'nin
Arap topraklarındaki hâkimiyetini yavaş yavaş kaybetmeye başladığı XIX.
yüzyılın ortalarından, Osmanlı Devleti'nin yıkıldığı ve Arap topraklarındaki
hâkimiyetinin tamamen sona erdiği I. Dünya Savaşı'nın sonuna kadarki dönem
için de yapılabilir. Bu dönemde yaşayan ve bugün Arap düşünürü olarak anılan
kişilerin büyük bir kısmının, Osmanlı Devleti'nin sınırları içinde faaliyette
bulundukları; eserlerinde işledikleri konuların önemli bir kısmının Osmanlı
Devleti, düşüncesi ve toplumuyla ilgili olduğu; İstanbul'da ortaya çıkan
düşünce ürünlerini en önemli tartışma konusu olarak seçtikleri bilindiğine
göre, ileri sürülen görüşler Türkleri ve Osmanlı Devleti'ni tenkit de etse,
hatta ve hatta Türklere düşmanlık etmek ve Osmanlı Devleti'ni yıkmak gayesi
bile gütse, bu dönemde yetişen düşünürleri ve onların görüşlerini Osmanlı/Türk
düşüncesi içinde kabul etmek gerekir.
Bu sebeple ne çağdaş Arap
düşüncesiyle ilgili doğuda ve batıda eser veren ve bu eserlerinde Arap
düşüncesinin Türk düşüncesiyle irtibatını görmezden gelen yazarların yöntemleri[1], ne de
şimdiye kadar çağdaş Türk düşüncesiyle ilgili yazılmış en önemli düşünce tarihi
olan Hilmi Ziya Ülken'in Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
isimli kitabındaki[2] İstanbul
ve kısmen Anadolu merkezli Türk düşüncesi tarihi anlayışı kabul edilebilir
görünmektedir.
Her iki tür düşünce tarihi yazıcılığı
da, gerek klasik gerekse çağdaş dönemdeki Arap ve Türk düşüncesi tarihi
arasındaki ilişkiyi hemen hemen yok saymışlardır. Arap düşüncesi denilen
düşüncenin büyük bir kısmını, Türk düşüncesi içinde değerlendirmek şöyle
dursun, bu iki düşüncenin ilişkisine bile değinilmemektedir. Halbuki, XIX.
yüzyılının ortalarından XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadarki dönemde fikir beyan
eden Arap ve Türk düşünürleri, benzer dinî ve tarihî kaynaklardan beslenmenin
yanı sıra, çoğu zaman birbirlerinin yazdıklarını okuyorlar, aynı veya benzer
konuları tartışıyorlar, bu yüzden de çoğu zaman birbirlerini etkiliyorlardı.
Bundan dolayı, gerek Türk düşüncesi, gerekse Arap düşüncesi tarihi yazarken hiç
olmazsa bu etkileme ve etkilenme ilişkisi çok iyi bir şekilde vurgulanmalı,
çağdaş Arap ve Türk düşüncesinin birbirinden tamamen bağımsız bir şekilde
gelişmediği ifade edilmelidir.
I.Dünya Savaşı'ndan sonra
Osmanlı Devleti'nin yıkılması ile çağdaş Arap ve Türk düşüncesi arasındaki
ilişki yüzyıllardır görülenden farklı bir olduğu Arap topraklarının büyük bir
kısmı ise batılı ülkelerin sömürgesi haline geldi, daha sonraki yıllarda da bu
topraklarda çeşitli isimler altında farklı ideolojileri benimseyen devletler
kuruldu. Ancak, bu siyâsî gelişmelerle birlikte Arap ve Türk düşünürleri
arasındaki ilişkinin âdeta bıçakla keser gibi birbirinden koparılıp tamamen farklı
yönlere sevkedildiğini söylemenin de imkanı yoktur. Bu yüzden de, 1920'lerden
sonra gelişen Arap ve Türk düşüncesinin birbirini etkilemeye devam ettiği
rahatlıkla söylenebilir. Söz gelimi, Türkiye'de yeni bir rejimin kurulması ve
bu rejimle birlikte girişilen değişiklikler Arap düşünürlerinin gündemini hâlâ
meşgul etmektedir. Buna karşılık, çağdaş Arap düşünürleri, örneği az bulunur
bir şekilde Cumhuriyet dönemi Türk düşüncesini etkilemiş ve etkilemeye devam
etmektedir.
Bu yüzden çağdaş Arap düşüncesi
ve düşünürlerini bizimle hiç ilgisi olmayan, bize çok uzak bir coğrafyada
ortaya çıkan düşünce ve düşünürler olarak görmek pek uygun görünmemektedir.
Ulus devletlerin gelişme sürecinde 'inşa edilen' ve Arap milliyetçiliği
merkezli bir muhtevaya sahip olan Arap düşüncesi kavramının ve bu kavramın
muhtevasının, bizimle yakından ilişkili olduğunu dikkatten uzak tutmamalıyız.
Daha açık bir deyişle, hem genel olarak İslâm düşüncesi hem de Türk düşüncesini
merkeze alarak düşündüğümüzde, Arap düşüncesinin 'bizim' denilebilecek kadar
bize yakın ve bizimle birlikte olduğu görülür.
Öte yandan, bütün tarihi
boyunca bağımsızlığını korumasını bilen bir halkın oluşturduğu, Osmanlı Devleti
gibi büyük bir devletin mirası üzerinde kurulan, Cumhuriyetten sonra ise
yaptığı büyük değişikliklerle medeniyet yolunda hızlı mesafe almak isteyen, bu
özellikleri dolayısıyla da daha canlı ve üretken olması beklenebilecek olan
Türkiye'deki düşünce hayatının, yakın zamana kadar bizim hâkimiyetimiz altında
bulunan, daha sonra ise uzun yıllar sömürge yönetimleri altında kalan Arap
ülkelerindeki düşünce hayatı ile mukayesesi oldukça ilginç neticeler verebilir.
Bu yüzden Arap düşüncesine ister yukarıda belirttiğimiz anlamda isterse Türk
düşüncesiyle hiçbir ilişkisi olmayan bir düşünce geleneği gözüyle bakılsın, bu
iki düşünce geleneğinin sorunlarını, özgünlüğünü, derinliğini ve katettikleri
mesafeyi mukayese etmek bizim için oldukça önemlidir.
Anılan nedenlerden dolayı
çağdaş Arap düşüncesiyle yakından ilgilenmemiz gerekmesine rağmen, üzüntüyle
belirtelim ki, Türkiye'de çağdaş Arap düşüncesiyle ilgili çalışmalar sayı
olarak sınırlı ve, büyük gayret mahsulü bazı araştırmaları istisna edersek,
muhteva itibariyle de tatmin edici olmaktan uzaktır. Şimdiye kadar çağdaş Arap
dünyası veya düşüncesiyle ilgili kaleme alınan, akademik tez[3], kitap ve
makale türündeki araştırmaların[4] değerini
kabul etmekle birlikte, Türkçe'deki çağdaş Arap düşüncesi tarihi mahiyetindeki
eserlerin Albert Hourani[5], Enver
Abdülmelik[6] ve Hâmid
İnayet[7] gibi
yazarlardan tercüme olduğunu göz önüne alınca bu konudaki büyük boşluk
kendiliğinden anlaşılır.
Bunun yanı sıra, bildiğim
kadarıyla, Türkiye'de hiçbir üniversitede Arap düşüncesi tarihi uzmanı yetiştirmek
için bir bölüm bulunmamaktadır. Bu ihtiyacı karşılaması beklenen, bazı
üniversitelerimize bağlı Arap-Fars Dilleri (veya Şark Dilleri) bölümlerinde
çalışan Arap edebiyatı uzmanları ise, araştırma alanlarını çoğunlukla dil
çalışmaları ya da şiir, roman, hikaye vb. konuları içerisine alan dar anlamıyla
'edebiyat' ile sınırlı tutmaktadır. Aynı şekilde İlahiyât fakültelerimizde de
çağdaş Arap düşüncesi bahsettiğimiz anlamda okutulmadığı gibi sistematik bir
şekilde de araştırılmamaktadır. Üniversitelerimizin tarih, siyâset ve sosyoloji
bölümlerinde yapılan araştırmalar ise, alanları gereği çoğunlukla siyaset,
iktisat ve toplumsal tarih ile alakalıdır. Bu bilgi ve araştırma eksikliği ile,
Türkiye ile aynı bölgede bulunan, dinî, kültürel ve tarihî bağlarımızın olduğu
Arap ülkeleriyle 'çıkarlarımıza uygun' ilişkilerin nasıl geliştirilebildiği ve
bu ilişkileri kimlerin tespit ettiği doğrusu mutlaka sorgulanması gereken bir
husustur.[8]
Bütün bu sebeplerle, gerek
çağdaş Arap düşüncesiyle ilgili Türkçe'deki boşluğun doldurulmasına katkıda
bulunmak gerekse mukayeseli düşünce tarihi/Türk düşüncesi tarihi
araştırmacılarına yardımcı olmak gayesiyle, aşağıdaki satırlarda önce çağdaş
Arap ülkeleri hakkında bilgi verilecek, daha sonra ise çağdaş Arap düşüncesinin
gelişimine ilaveten Arap dünyasındaki felsefeciler ve konuyla ilgili
araştırmaların gelişimi özetlenecek, nihayet Arap düşüncesinin bizimle ilişkisi
hakkında bazı örnekler üzerinde durulacaktır.
1-Tarihî, Siyâsî ve Kültürel
Durum
Arap dünyası, değişik ırk, din ve
mezheplere mensup halkların yaşadığı ülkelerden meydana gelmektedir. Hatta
denilebilir ki, başka ırklara mensup olmalarına rağmen daha sonra Araplaşmış ve
bugün kendilerini Arap kabul edenler çoğunluğu oluşturmaktadır. Öte yandan Arap
dünyasının çoğunluğu müslüman olmakla birlikte, önemli sayılabilecek sayıda
hıristiyan nüfus bulunmaktadır. Aynı şekilde müslümanlar arasında da -her ne
kadar çoğunluğu Sünnî de olsa- gerek itikadî gerekse fıkhî mezhepleri
itibariyle de tam bir birlik yoktur.
Bu kadar büyük bir çeşitlilik
gösteren Arap ülkeleri arasındaki ortak yönlerden biri, Arapça'nın bütün Arap
ülkelerinde ortak anlaşma dili olmasıdır. Her bir ülkede halkın konuştuğu
Arapça (ammî) ile yazı dili (fusha) arasında önemli sayılabilecek derecede
büyük farklar olmasına rağmen, yazı dilinin, küçük bazı farklar hariç, aynı
olması bütün Arap ülkelerini birbirine bağlamaktadır. Bu dil birliğinin yanı
sıra, Arap dünyasının ortak olduğu başka bir yön de, büyük bir kısmının
asırlarca Osmanlı Devleti'nin hâkimiyeti altında yaşamış olmasıdır. Ancak bu
ülkelerin Osmanlı Devleti'nin hâkimiyeti altına girişleri de bu hâkimiyetten
çıkışları veya çıkarılışları da farklı farklı tarihlerde olmuştur.
Arap ülkeleri içinde coğrafî
konumu, tarihteki etkisi, nüfus yapısı, sahip olduğu eğitim-öğretim ve
araştırma kurumları ile yetiştirdiği ilim ve düşünce adamları itibariyle en
önemli ülkenin Mısır olduğu söylenebilir. Büyük bir tarihe ve geçmişte parlak
bir medeniyete sahip olan Mısır, müslümanlarca ilk fethedilen ülkelerden
biridir. Osmanlı topraklarına katılışı ise, Yavuz Sultan Selim zamanında 1517
yılında meydana gelmiştir.[9] Mısır,
asırlarca Osmanlı hâkimiyetinde bulunduktan sonra 1798 yılında Napolyon'un
saldırısına maruz kaldı ve bu saldırıyı püskürtmek gayesiyle III. Selim tarafından
Mehmet Ali Paşa Mısır'a vali tayin edildi.[10]
1801 yılında Mısır'a ulaşan Mehmet Ali Paşa önce Osmanlı sultanının emrinde bir
vali olarak faaliyet gösterirken, daha sonra müstakil hareket etmeye başladı.
Bu yüzden Mehmet Ali Paşa'nın Mısır'a vali olarak tayin edilmesi hem bu ülke
hem de bütün Arap dünyasının yakın dönem tarihi için dönüm noktalarından
biridir. Mısır 1882'de bu defa İngiltere tarafından işgale uğradı.[11] Osmanlı
Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na katılması üzerine İngiltere 18 Aralık 1914'de Mısır
üzerinde hâkimiyet kurdu. Bu işgali protesto etmek gayesiyle, Sa'd Zaglul
(ö.1927) liderliğindeki Vefd Partisi ülkenin her tarafında Mısır
milliyetçiliğini daha da güçlendirecek ayaklanma ve isyanlara başvurdu.[12] Nihayet
muhtelif ayaklanmalardan sonra, İngiltere 28 Şubat 1922'de yayımladığı
deklarasyonla Mısır'ın bağımsızlığını ilan etti ve Mısır Hidivi I. Fuad bu
deklarasyonu kabul ederek kral (melik) ünvanını aldı. 1952 tarihine kadar
Mehmed Ali Paşa hanedanı tarafından yönetilen Mısır, 23 Temmuz 1952'de askerî
bir darbeye sahne oldu. Ve darbeden bir müddet sonra da, Cemal Abdünnâsır
ülkeye hakim oldu. Bu tarihten 1970'e kadar Cemal Abdünnâsır, 1970-1981
arasında Enver Sedat[13] ve
1981'den bugüne kadar süren Hüsnü Mübârek yönetimi ile askerî bir idare kuruldu.
Mısırla birlikte anılması
gereken ve Afrika'nın yüz ölçümü en büyük devleti olan Sudan'daki Osmanlı
hâkimiyeti ise sınırlı bölgelerde olmuştur. Yavuz Sultan Selim zamanında
Sudan'ın bazı bölgeleri fethedilmiş, Kanuni Sultan Süleyman zamanında da bu
ülkenin daha da güneylerine inilmiştir. Mısır valisi Mehmet Ali Paşa zamanında
ise daha önce fethedilmey en yerlerden bir kısmında hâkimiyet sağlanmıştır.
Sudan'da 1820-1881 yılları arasında Türk-Mısır yönetimi kuruldu. 1899'da
İngiltere ve Mısır, Sudan'ı ortak yönetmeye karar verdiler ve ülke,
İngiliz-Mısır Sudanı resmî adını aldı. 1956 yılında bağımsızlığını kazanıncaya
kadar bu şekilde kaldı.[14]
Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan
Selim'in 1516 tarihinde Mısır ordusunu yenmesiyle Osmanlı hâkimiyetine giren
Suriye, I. Dünya Savaşı sırasında Cemal Paşanın idaresinde kaldıktan sonra[15] 1920
yılından itibaren Lübnan'la birlikte Fransız mandası altına girdi. Fransa
1926'da Lübnan'a, 1930'da da Suriye'ye sözde bir bağımsızlık tanıyarak her
ikisini de Cumhuriyet ilan etti. Fransa daha sonra, 1930'da Lübnan'dan, 1936'da
ise Suriye'den çekilmeyi kabul etti. Böylece Suriye 1936'da, Lübnan ise 1943
yılında hukuken bağımsızlığını kazandı.[16]
Uzun müddet siyâsî
istikrarsızlık içinde kalan Suriye'de, iktidarda bulunan Baas Partisi'nin sol
kanadı 1966 Şubatında bir darbe yaparak iktidarı ele geçirdi. Suriye, bu
tarihten beri Baas Partisi tarafından yönetilmektedir. 1970 yılında Baas
Partisi içinde yapılan bir darbe ile Hafız Esad iktidarı ele geçirdi.[17] Aynı
bölgedeki, Ürdün de, 1516 yılında Yavuz Sultan Selim'in seferiyle Osmanlı
hâkimiyeti altına girdi. 1922 yılında Milletler Cemiyeti'nin kararıyla Ürdün
Devleti kuruldu ve bu devlet İngiltere'nin mandasına verildi. 1946 yılında da
bağımsızlığına kavuştu.[18]
Asırlarca Osmanlı hâkimiyetinde
kalan Arabistan yarımadası, XIX. yüzyılın başlarında Vahhâbî ayaklanmasına
şahit oldu ve Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa sekiz yıllık mücadeleden sonra
Vahhâbîleri kontrol altına aldı. 1916 yılında Mekke Şerifi Hüseyin, İngiltere
ile yaptığı anlaşmaya dayanarak kendini 'Arap Memleketleri Kralı' ilan etti.
1924'de Türkiye'de hilâfetin ilgası üzerine Hicaz Kralı Hüseyin bu defa da
halîfelik iddiasında bulundu. Bunun üzerine Necd Sultanı Abdülaziz 1924 yılında
Hicaz'a savaş açtı ve Mekke'yi ele geçirdi. 1925 yılında Cidde'nin de Suudların
eline geçmesiyle Hicaz, Abdülaziz'in eline düşmüş oluyordu. Abdülaziz b. Suud,
1926'da kendini Hicaz Kralı ve Necd Sultanı ilan etti. 1932 yılında da bütün
Arabistan toprakları üzerindeki Suud egemenliği, Suudi Arabistan Krallığı adını
aldı.[19]
Arap ülkeleri içinde en uzun
süre Osmanlı idaresinde kalan ülkelerden biri de Irak'tır. Irak-ı Acem ve
Irak-ı Arap üzerine 1533 yılında yapılan sefer sonucunda 1534 tarihinde Güney
Azerbaycan ve Bağdat, Osmanlı topraklarına katılmıştır. 1623-1638 tarihleri
arasında kısa bir süre İran işgali altında kalması dışında XX. yüzyıla kadar
Bağdat'taki Osmanlı hâkimiyeti devam etti.[20]
1914 yılında İngiltere'nin işgaline uğrayan Irak, 1920'de de İngiltere'nin
manda idaresine bırakıldı. 1930 tarihinde Irak'a bağımsızlık verildi.
Türkiye'deki reformların etkisinde kalan subaylardan General Bekir Sıtkı ve
Hikmet Süleyman 1936 yılında hükümet darbesi yaptılar. General Bekir Sıtkı,
1937 yılında Musul'da öldürüldü ve yerine İngiliz taraftarı olan Nuri Said
geçti. 1958 yılında General Kâsım liderliğinde bir askerî darbe yapıldı ve Kral
Faysal ile Kral Naibi Abdülilah ve başkan Nuri Said öldürüldü. Irak'ta 1979
yılından beri Saddam Hüseyin iktidardadır.[21]
Kuzey Afrika'daki Mağrib
ülkelerinin en küçüğü olan Tunus, 347 yıl (1534-1881) Osmanlı hâkimiyetinde kaldıktan
sonra 1881'de Fransa tarafından bir sömürge durumuna sokuldu. Osmanlı Devleti
buradaki hâkimiyetinin sona erdiğini, ancak 1920 yılında imzalanan Sevres
Antlaşmasıyla kabul etti. 1956 yılında Fransa'dan bağımsızlığını kazandı ve
Neo-Düstur Partisi lideri Habib Burgiba, Tunus Cumhuriyeti'nin ilk
cumhurbaşkanı oldu.[22] Mağrib
ülkelerinin en büyüğü olan Cezâyir ise, 1516-1830 yılları arasında Türk
hâkimiyetinde kaldıktan sonra 1830 yılında Fransa'nın işgaline uğradı ve
sömürge haline geldi. 132 yıl süren sömürge dönemine büyük bir kurtuluş
savaşıyla son vererek 1962 tarihinde bağımsızlığını kazandı. Bağımsızlıktan
sonra, Ahmed b. Bellâ Cezâyir'in ilk devlet başkanı oldu.[23]
Arap ülkeleri içerisinde Osmanlı hâkimiyetinde yaşamayan tek ülke olan Fas,
1912 yılında Fransız sömürgesi haline getirilerek Fransa ve İspanya arasında
paylaşılmıştır. 1956'da Fransa'dan bağımsızlığını kazandı; daha sonra Fransa,
İspanya ve Tanca bölgeleri de birleştirilerek Fas devleti halinde
birleştirildi.[24]
Bu ülkelerden başka, 1934
yılında kuzeyi 1967 yılında da güneyi, İngiltere'den bağımsızlığını kazanan
Yemen[25]; 1911
tarihinden itibaren İtalya, İngiltere ve Fransa tarafından sömürge haline
getirildikten sonra 1951 yılında bağımsızlığını kazanan ve 1960 yılından beri
de Muammer Kad- dâfî başkanlığındaki bir kurul tarafından yönetilen Libya[26]; Katar,
Umman, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler de Arap dünyası
içindedir. Bütün bu ülkeler 1944'de Mısır, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Irak'ın
katılımıyla Mısır'ın İskenderiye şehrinde kurulan Arap Birliği Teşkilatı'nın
üyesidirler.[27]
Anılan Arap ülkelerinin her
birinde, şüphesiz ki tarih boyuncu çeşitli alanlarda pek çok düşünür ve âlim
yetişmiştir. Ancak, bu ülkelerden özellikle Mısır, Irak ve Suriye'nin sınırları
içinde bulunan topraklar, Orta Asya ve İran coğrafyasıyla birlikte ilk dönem
İslâm düşüncesinin doğduğu, geliştiği ve en önemli ürünlerinin verildiği, en
büyük müesseselerinin ortaya çıktığı bölgelerdir. Arap ülkelerinin XIX. ve XX.
yüzyıldaki siyâsî, kültürel, ilim ve düşünce tarihleri göz önüne alındığında,
Mısır'a öncelik vermek ve bunlara Lübnan'ı da dahil etmek şartıyla, aynı
bölgelerin yine büyük bir rol üstlendiği görülür.
Bu ülkeler içerisinde son iki
yüzyılın ilim ve düşünce tarihi bakımından en önemli ülke Mısır olup, en eski
üniversiteler de bu ülkede kurulmuştur. Mısır'da modern anlamda kurulan ilk
yüksek okullardan biri, 1826 yılında Mehmet Ali Paşa tarafından Tıp Okulu
(Medresetü't-Tıbbiyye) adıyla oluşturulmuştur.[28]
XX. yüzyılın başlarından itibaren ise pek çok yeni üniversite ve okul faaliyete
geçirilmiştir. 1920'de, öğretim dili İngilizce olan Kahire Amerikan
Üniversitesi (el-Câmi'atü'l-Emirikiyye)[29];
1942'de, İskenderiye Üniversitesi (Câmi'atü'l-İskenderiyye); 1950 yılında Ayn
Şems Üniversitesi (Câmi'atü Ayn Şems) ve 1957 yılında Asyut Üniversitesi
(Câmi'atü Asyut) kurulmuştur.[30]
Ancak Mısır'ın ve bütün Arap
dünyasının en etkili üniversiteleri Ezher Üniversitesi (Câmi'atü'l-Ezher) ile
Kahire Üniversitesi (Câmi'atü'l-Kâhira)'dir. Bu üniversitelerden Ezher, İslâm
tarihinin en eski eğitim öğretim kurumlarından biri olup Fâtımîler zamanından
beri (975 milâdî) bu özelliğini sürdürmektedir. Ezher Üniversitesi asırlarca
klasik bir eğitim-öğretim kurumu olarak faaliyet sürdürdükten sonra muhtelif
ıslahatlara tabi tutulmuş ve 1924 yılında Ezher Üniversitesi ile hükümet
okullarının diplomalarının denkliği kabul edilmiştir. 1930 yılında Ezher'e
bağlı olarak İslâm Hukuku (Külliyyetü'ş-Şerî'a), Arap Dili (Külliyyetü'l-Lugat el-Arabiyye)
ve İlahiyât fakülteleri açıldı. Bu fakültelerden İlahiyât Fakültesi (Külliyyetü
Usuliddin), Ezher'de gerek İslâm düşüncesi gerekse batı felsefesi ve dinler
tarihi derslerine yer veren ve bu alanlarda yüksek lisans ve doktora tezleri
yaptıran tek fakülte olup akademik kadrosunda Abdülhalim Mahmud, Muhammed
el-Behî, Muhammed Yusuf Musa ve Muham- med Hamdi Zakzuk gibi pek çok alim ve
düşünür bulunmuştur.[31]
Mısır'ın modern anlamdaki ilk
üniversitesi olan Kahire Üniversitesi'ne gelince, bu üniversite halktan
toplanan büyük yardımlarla Mısır Üniversitesi (el-Câmi'atü'l-Mısriyye
el-Ehliyye) adıyla 1908 yılında kuruldu. Daha sonra üniversitenin adı, Mısır
kralı I. Ahmed Fuad zamanında (19171936) I. Fuad Üniversitesi (Câmi'atü Fuad
el-Evvel), onun oğlu I. Faruk zamanında (1936-1952) ise I. Faruk Üniversitesi
(Câmi'atü Faruk el-Evvel) olarak değiştirildi. Nihayet 1952 devriminden sonra
Kahire Üniversitesi (Câmi'atü'l-Kâhira) adını aldı. Bu üniversitenin
kuruluşundaki birkaç fakülteden biri Edebiyat Fakültesi ve bu fakülteye bağlı
olarak kurulan ilk bölümlerden biri de Felsefe Bölümü idi.[32]
Bu bölümde başlangıçta her ikisi de Sorbonne'da hoca olan Emile Brehier ve
Andre Lalande gibi batılı felsefecilerin yanı sıra müsteşrikler ders veriyordu.[33] Daha
sonra ise akademik kadro Mısırlı hocalardan oluşmuş ve Mısır'da yetişen pek çok
felsefeci, aşağıda da görüleceği üzere, bu bölümden mezun olmuş veya bu bölümde
öğretim üyeliği yapmışlardır.
Kahire Üniversitesi'ne bağlı
olup konumuz açısından ikinci önemli fakülte ise, 1871 yılında bir yüksek okul
olarak kurulan Dârululum olup bu okulun kurulmasıyla Ezher Üniversitesi'nin
elindeki yüksek öğretim tekeline son verilmek istenmiştir.[34]
Dârululum, 1945 yılında fakülteye çevrildi, daha sonra da 1946'da Kahire
Üniversitesi'ne bağlandı. 1946 yılından beri de bu fakültede felsefe bölümü bulunmaktadır.
Dârululum'dan Abdülaziz Câvîş, Hasan el-Bennâ, Seyyid Kutub, Ebü'l-Alâ
el-Afîfî, Mahmud Kâsım ve İbrahim Medkur gibi pek çok etkili kişi mezun olmuş
ve bunlardan bazıları daha sonra aynı fakültede öğretim üyeliği yapmışlardır.[35]
Irak'ta ilk yüksek öğretim
kurumu Osmanlıların 1908'de açtıkları Bağdat Hukuk Mektebi'dir. Daha sonraki
tarihlerde, çoğu fen bilimleri alanlarında olmak üzere tıp, eczacılık, ticaret,
ekonomi gibi alanlarda yüksek okul veya müstakil fakülteler açılmıştır. 1924'de
Bağdat'ta kurulan Âlü'l- Beyt Üniversitesi (Câmi'atü Âlü'l-Beyt) Irak'ın ilk
üniversitesi kabul edilmekle birlikte ilk modern üniversite Hikmet Üniversitesi
(Câmi'atü'l-Hikme) adıyla 1956'da kurulmuş, daha sonra ise 1958 yılında Bağdat
Üniversitesi tesis edilmiştir. Bunların yanı sıra, Basra, Kûfe, Musûl, Tikrît
vb. şehir isimleriyle de üniversiteler bulunmakla birlikte[36]Irak'ın
hem genel olarak düşünce hem de felsefe çalışmalarına katkıda bulunma
bakımından en önemli üniversitesinin Bağdat Üniversitesi olduğu söylenebilir.
Suriye'de ilk yüksek
okul/fakülte 1902'de Osmanlı döneminde Şam'da kurulan Tıp Fakültesi olup öğretim
dili önceleri Türkçe iken, daha sonra 1919 yılında Arapça tedrisat yapmaya
başlamıştır. 1912 yılında inşa edilen Hukuk Fakültesi ile birlikte bu fakülte,
1924 yılında Suriye Üniversitesi'ne dahil edildi. Daha sonraki tarihlerde ise
bu üniversiteye bağlı başka fakülteler de açılmıştır. Bu üniversitenin yanı
sıra 1960-1961 öğretim yalında Halep Üniversitesi öğretime başlamıştır.[37]
Lübnan'ın en eski
üniversiteleri ise, önceleri misyoner okulu olarak faaliyette bulunurken daha
sonra üniversite haline getirilen öğretim kurumlarıdır. Bunlardan biri olan,
Aziz Yusuf Üniversitesi (Câmi'atü Kıddîs Yûsuf: The Catholic University of St.
Joseph), 1875 yılında Fransız Cizvitler tarafından kurulan bir misyoner
okulundan üniversiteye dönüştürülmüştür. Bu üniversiteden daha meşhur olan
Beyrut Amerikan Üniversitesi (el-Câmi'atü'l-Emirikiyye: The American University
of Beirut) ise 1866 yılında Amerikalı misyonerler tarafından kurulmuş, 1920
tarihinde de üniversite haline getirilmiştir. Her ikisi de Beyrut'ta olan bu
iki üniversitenin yanı sıra, yine aynı şehirde ve 1951 yılında kurulan Lübnan
Üniversitesi (el-Câmi'atü'l-Lübnâniyye) de bulunmaktadır.[38
Arap dünyasında bunlardan
başka, bazıları anılanlardan daha az etkili olan başka üniversiteler de
bulunmaktadır. Bunlardan Ürdün Üniversitesi (el-Câmi'atü'l-Ürdüniyye) 1962'de
kurulmuş, 1981-1982 yılında ise felsefe bölümü de bulunan Edebiyat
Fakültesi'nde yüksek lisans öğretimine başlamıştır.[39]
Libya'nın en önemli üniversitesi Libya Üniversitesi (Câmi'atü Lîbiyye) 1955'de;
Su'ûdî Arabistan'ın ilk üniversitesi Melik Su'ûd Üniversitesi (Câmi'atü'l-Melik
Su'ûd) 1957'de; Sudan'ın ilk üniversitesi Hartum Üniversitesi
(Câmi'atü'l-Hartum) 1951'de, Kuveyt Üniversitesi (Câmi'atü'l-Kuveyt) ise 1966
yılında kurulmuştur.[40] Bunların
yanı sıra, Kuzey Afrika'da yer alan Arap ülkelerinde de önemli üniversiteler
bulunmaktadır. Cezâyir'deki en önemli üniversite, Cezâyir Üniversitesi (Câmi'atü'l-Cezâir)
olup 1909 yılında kurulmuştur.[41] Fas'ta
ilk millî üniversite 1957 yılında Rabat Üniversitesi (Câmi'atü Rabat) adıyla
açılmış[42]; Tunus'ta
ise önce 1945 yılında Sorbonne Üniversitesi'ne bağlı bir enstitü kurulmuş
(Ma'hedü'd-Dirâsâti'l-Âliyye), daha sonra da Tunus Üniversitesi (Câmi'atü
Tûnis) faaliyete geçmiştir.[43]
Üniversitelerin kuruluş yılları
ve faaliyetlerindeki Mısır, Suriye ve Lübnan'ın öncülüğü ve etkisi, araştırma
kurumları[44],
matbaanın kuruluşu[45]ile
özellikle dergi ve gazeteler açısından da kendini gösterir. Ahmed Fâris
eş-Şidyâk (ö.1887) ile oğlu Selim Fâris'in Osmanlı Devleti'nin desteğiyle
1861-1884 yılları arasında İstanbul'da çıkardığı
el-Cevâ'ib Gazetesi[46] ile
Cemâleddin Afgânî ve Muhammed Abduh'un Paris'te 1884 yılında yayımlamaya
başladığı el-Urvetü'l-Vüska isimli dergi gibi[47] bazı
istisnalar hariç, özellikle İslâm düşüncesi ve batı felsefesiyle ilgili
makalelerin yayımlandığı en önemli dergi ve gazeteler bu üç ülkede
yayımlanmıştır
Bazıları bugüne kadar
yayınlanmaya devam eden dergiler arasında, 1876 yılında Fâris Nimr ve Yakub
Sarrûf (ö.1927)'un editörlüğünde yayımlanmaya başlayan, 1884'den 1952 yılında
kapatılıncaya kadar Mısır'da yayımı sürdürülen ve özellikle batı düşüncesiyle
ilgili yayımladığı makalelerle büyük tesir bırakan
Mecelletü'l-Muktataj[48];
1892 tarihinde Corcî Zey- dân (ö.1914) tarafından Kahire'de kurulan Mecelletü'l-Hilâlyine Kahire'de 1898 tarihinde İbrahim
Yazıcı tarafından neşredilmeye başlanan Mecelletü'd-Diyâ'[49];
1898 yılında Luis Şeyho (ö.1927) 'nun Beyrut'ta çıkarmaya başladığı Mecelletü'l-Mes/ik[50];
Muhammed Kürd Ali (ö.1953) tarafından kurulan
Mecelletü'l-Muktebes[51];
1898 yılında Reşid Rıza tarafından yayımlanmaya başlayan
Mecelletü'l-Menâr[52];
Şam'da 1900 tarihinde Corc Matta ve Corc Semân tarafından çıkarılan Mecelletü's-Şems[53]ve
Ahmed Ârif ez-Zeyn tarafından 1909 tarihinde Lübnan'ın Sayda şehrinde
çıkarılmaya başlanan Mecelletü'l-İrfân[54]
gibi dergiler çağdaş Arap düşüncesinin çeşitli akımlarına öncülük etmelerinin
yanı sıra bugüne kadar devam eden büyük etkiye sahip olmuşlardır.[55]
Anılan ülkelerde yayımlanan
gazeteler de en az dergiler kadar önemlidir. Bu çerçevede, Lübnan'dan göçen
Selîm ve Bişâre Takla kardeşler tarafından 1875 yılında Kahire'de başlatılan ve
bugüne kadar yayımını sürdüren el-Ehrâm[56];
1875-1908 yılları arasında Lübnan müslümanlarının sesi olan ve
Cem'iyyetü'l-Fünûn adına Şeyh Abdülkâdir el-Kabbânî (ö.1935)'nin çıkardığı Semerâtü'l-Fünûn[57];
Yusuf Ali (ö.1913)'nin kurduğu, 1889-1915 yılları arasında yayımlanan ve
Muhammed Abduh, Reşid Rıza ve Mustafa Lütfi Menfelûtî gibi düşünürlerinin de
yazdığı el-Müeyyed[58];
Lübnan asıllı Yakub Sarrûf ve Fâris Nimr tarafından 1889 yılından itibaren
Kahire'de yayımlanmaya başlanan ve 1962 yılına kadar yayımını sürdüren el-Mukattam[59]
ve Abdulganî el-'Uraysî ve Fuad Hantas'ın 1909 yılında Suriye'de kurduğu ve
Arap milliyetçiliği taraftarı yayımlar yapan
el-Müfîd Gazetesi'nin isimleri anılabilir.[60]
Öncü sayılabilecek bu dergi ve
gazetelerden sonra Arap ülkelerinde büyük bir yayın faaliyeti başlamış ve
bugüne kadar sayıları yüzlerle ifade edilebilecek sayıda dergi ve gazete yayım
hayatına girmiştir. Hemen hemen her üniversite, fakülte ve araştırma kurumunun
bir dergisi bulunmakta ve bu dergilerde İslâm düşüncesi ya da batı felsefesiyle
ilgili yazılar yayımlanmaktadır. Bu resmi dergilerin yanı sıra dözel müessese
veya şahıslarca çıkarılan dergilerde de çok değerli makaleler neşredilmektedir.[61] Aynı
şekilde gazetelerde de çoğu zaman bu iki alanla ilgili haberler veya makaleler
yer almaktadır.[62]
XIX. ve XX. yüzyıl İslâm
dünyasının dinî, siyâsî, sosyal ve fikir tarihi, mahallî özellikleri ve
farklılıkları dikkate alınmak şartıyla, pek çok bakımdan benzerlik gösterir. Bu
benzerliklerin başında, batı medeniyetiyle karşılaşma ve bu medeniyeti temsil
eden devletlerin çeşitli alanlardaki hücumlarına maruz kalma gelmektedir. Bu
hücumun tesiri çağdaş İslâm düşüncesi içerisine giren her fikir, akım veya düşünürde
kendisini gösterir. Öte yandan inanılan bir din ve büyük ölçüde bu dinin
çerçevesini çizdiği asırlardır gelişen bir kültür ve medeniyet vardır. İşte son
iki yüzyılın İslâm düşüncesi tarihi, bir bakıma, bu iki medeniyet ve kültürün
karşılaşmasının ve bunun neticesinde ortaya çıkan tartışmaların tarihidir.
Bu iki özelliğin yanı sıra,
mesela Orta Asya, Hindistan, Pakistan, Bangladeş veya Malezya yahut
Endonezya'da gelişen çağdaş İslâm düşüncesinden çağdaş Arap düşüncesini ayıran
farklardan biri, Arap dünyası denilen bölgelerde büyük ölçüde Osmanlı
Devleti'nin hâkim olması ve bu hakimiyet sonucunda Arap ve Türk düşüncelerinin
iç içe geçmeleridir. Başka bir fark ise, özellikle Mısır, Lübnan ve Suriye gibi
ülkelerde önemli sayılabilecek sayıda yahudî ve özellikle hıristiyan ilim adamı
ve düşünürün Arap düşüncesine katkıda bulunmasıdır. Bununla birlikte, kabul
etmek gerekir ki, çağdaş Arap düşünürü sayılan kişilerin ağırlıklı kısmı
müslümanlardan meydana gelmektedir. Benzer bir durum İslâm'ın muhtelif mezhepleri
için de söz konusu olup büyük çoğunluğu Sünnî olan Arap düşünürleri arasında
Şi'î, Zeydî, Dürzî vb. mezheplere inananlar da bulunmaktadır.
Genel olarak bu özelliklere
sahip olan çağdaş Arap düşüncesinin esas geliştiği bölge veya ülkeler, Mısır,
Suriye ve Lübnan'dır. Öteki ülkelerden pek çok düşünürün katkısı bulunmakla birlikte,
bu ülkelerden yetişen düşünürlerin büyük bir yekun teşkil ettiği ve öteki
ülkeleri de etkilediği görülmektedir. Daha önce de ifade edildiği gibi, bu
ülkelerin içinde de, Mısır'ın özel bir konumu bulunmaktadır. Bu yüzden bundan
sonraki satırlarda çağdaş Arap düşüncesi anlatılırken, bütün olarak Arap
dünyasını dikkate almakla birlikte daha çok anılan ülkelerin, bunlar arasında
da Mısır'ın yetiştirdiği düşünürler ve bu ülkelerde tartışılan görüşler dikkate
alınacaktır
Çağdaş Arap düşüncesini muhtelif bakış açılarına
göre tasnif etmek, değerlendirmek ve incelemek mümkündür. Yapılacak her
tasnifin de pek çok alt başlığı bulunabilir. Bütün bu tasnifler son tahlilde
biri biriyle hiçbir ilişkisi olmayan düşünce akımlarını ifade etmez. Ancak
toplu bir fikir vermek gayesiyle son iki yüzyıllık Arap düşüncesi tarihini beş
başlık altında anlatmak istiyoruz: a- İslâm düşüncesi hakkındaki tartışmalar;
b- Batı hakkındaki tartışmalar; c- Siyasal ve toplumsal tartışmalar; d- İslâm
Düşüncesi ve Batı Felsefesi Çalışmalarının Akademik Durumu; e- Çağdaş Türk
düşüncesi hakkındaki tartışmalar.
NOT: Yukarıdaki yazı daha önce yayımlanan bir
makalemin başlangıç kısmıdır (Bkz. Anay, Harun, ‘Çağdaş Arap Düşüncesi’, Divan
Dergisi, Sayı: 10, sayfa: 1-88, İstanbul-2001)
Harun Anay/01.12.2013
harunanay.blogspot.com
facebook.com/hasimharun.anay
facebook.com/HarunAnay
twitter.com/HarunAnay
linkedin.com/HarunAnay
academia.edu/HarunAnay
---
[1] Bu makalede künyesi anılacak kitap veya makalelerin hemen
hemen hepsi bu istikamette kaleme alınmış eserlerdir.
[2] Ülken, Hilmi Ziya,
Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi, İstanbul-1979.
[3] Üniversitelerimizde
çağdaş Arap düşüncesiyle ilgili yapılan tezlere örnek olarak bkz. Alperen,
Abdullah, Çağımız İslâm Dünyasında Modernleşme Hareketleri ve Türkiye'deki
Etkileri, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayse-
ri-1998, Y.L.T.; Başer, Alev Erkilet, Ortadoğu'da Modernlestme ve İslâmî Hareketler:
Türkiye, Mısır, İran, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitü- y sü, Ankara-1996, Dr.T.; Bilge, M. Lütfi, XIX. ve XX. Asırlarda Türk-Arap
Münasebetleri Işığında Arap Milliyetçilik Hareketleri,
İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, İstanbul-1982, Doç.T.; Çelen,
Mehmet, M. Reşid Rızâ'da Hilâfet Düştüncesi ve
Osmanlı Tecrübesi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul-1999, Y.L.T.; Ekşi, Davut, Cumhuriyet'in ilk Yıllarında Üç
Yazarda (F. Rıfkı Atay, R. Nuri Güntekin, Y. Kadri Karaosmanoğlu) Arap İmajının
Tarihi, Kökenleri ve Türk Dış Politikasına Yansımaları,
Marmara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, İstanbul, Y.L.T.; Eleman,
Uğur, Türkiye'deki İslâmcı Hareketler Üzerinde İran,
Mısır, Pakistan ve Avrupa Etkisi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara-1997, Y.L.T.; Kılınçkaya, M. Derviş,
Arap Milliyetçiliği ve Millî Mücadelede Türkiye-Suriye İlişkileri (30 Ekim
1918-1921), Atatürk İlkeleri ve İnkılab Tarihi Enstitüsü,
Ankara-1992, Dr.T.; Tezcan, Cezmi, Arap İsyanı ve Türk Kurtulup
Savaşı'na Etkileri (1916), Ankara Üniversitesi Türk İnkılap
Tarihi Enstitüsü, Ankara-1990, Y.L.T.
[4] Örnek olarak
bkz. Altundağ, Şinasi, Kavalalı
Mehmet Ali Paşta İsyanı: Mısır Meselesi, 1831-1841, Ankara-1945;
Arap-Türk İlişkilerinin Geleceği, Milletlerarası Platformda Çözüm Önerileri, İstanbul-1994; Armaoğlu, Fahir, Filistin Meselesi ve Arap İsrail Savaşları,
1948-1988, İstanbul-1991; Arsel, İlhan, Arap Milliyetçiliği ve Türkler, Arap
Milliyetçiliğinde Türk Aleyhtarlığı, Dil ve Din Unsurları ve Türklerle İlgili
Sorunlar, İstanbul-1973; Berkes, Niyazi, Arap Dünyasında İslâmiyet, Milliyetçilik,
Sosyalizm, İstanbul-1969; Canatar, Yaşar, Türk-Irak Münasebetleri: 1926-1958, Ankara-1996; Çetin, Atillâ, 'İstanbul'da Tunuslular', Toplumsal
Tarih Dergisi, XVI, S. 3, s. 60-64; a.yz., Osmanlı Belgelerine Göre Kavalalı Mehmed Ali Paşfl'nın Mısır Valiliği, İstanbul-1998; a.yz., Tunuslu Hayreddin Paşta,
Ankara-1988; Kurşun, Zekeriya,
'Basra Körfezi'nde Bir Arap Aşireti: Acman Urbanı (1820-1913)', Belleten, LXIII, S. 236, s. 123-163; a.yz., Necid ve Ahsa'da Osmanlı Hakimiyeti: Vahhabi
Hareketi ve Suud Devleti'nin Ortaya Çıkışı,
Ankara-1998; a.yz., Yol Ayrımında
Türk-Arap İlişkileri, İstanbul-1992; Özköse, Kadir, Muhammed Senûsî: Hayatı, Eserleri, Hareketi, İstanbul-2000; Sırma, İhsan Süreyya, Osmanlı Devleti'nin Yıkılışında Yemen İsyanları, İstanbul-1996; Avcı, Necati, 'Libya Yerel Arapça'sında
Kullanılan Türkçe Kelimeler',
Erciyes Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, S. 9,
s. 147157, 1996.
[5] Hourani, Albert, Çağdaşt Arap Düşüncesi, 1798-1939,
çev. Latif Boyacı, Hüseyin Yıldız, İstanbul-2000.
[6] Abdülmelik, Enver, Filistin Sorunu ve Arap Birliği,
çev. Adnan Cemgil, ys.- 1971, Altın Kitaplar.
[7] İnâyet, Hamid, Arap Siyâsî Düşüncesinin Seyri, çev.
Hicâbi Kırlangıç, İstanbul- 1991.
[8] Bahsedilen eksikliğin
en önemli istisnalarından biri Ahmed Davutoğlu'nun çalışmasıdır. Eserin
özellikle Ortadoğu'ya hasredilen üçüncü bölümü konumuz açısından mutlaka
dikkate alınması gereken fikirler ve değerlendirmeler ihtiva etmektedir. Bkz.
Davutoğlu, Ahmet, Stratejik Derinlik, Türkiye'nin Uluslararası
Konumu, İstanbul-2001, s. 323-426.
[9] Kramers, J.H., 'Mısır'
md., İslâm Ansiklopedisi, İstanbul-1979, VIII, s. 243.
[10] Muhâfıza, Ali, el-İtticâhâtü'l-Fikriyye inde'l-Arab fi Asri'n-Nehda,
1798-1914, Beyrut-1978, s. 23-24; Gassick, Trevor J.
Le, Major Themes in Modern Arabic
Thought: An Anthology, Ann Arbor-1979, s. 1.
[11] İnâyet, Hamid, Arap Siyâsî Düsüncesinin Seyri, çev.
Hicâbi Kırlangıç, İstanbul- 1991, s. 40.
[12] Armaoğlu, Fahir, 20. Yüzyıl Siyâsî Tarihi,
Ankara-1987, s. 203; Hourani, Al- bert, Çağdast Arap Düstüncesi,
1798-1939, çev. Latif Boyacı, Hüseyin Yıldız, İs- tanbul-2000, s.
220-230; Gassick, Trevor J. Le, a.g.e., s. 6.
[13] Armaoğlu, Fahir, a.g.e., s. 205, 487-488, 746. Mısır
hakkında ayrıca bkz. Uça- rol, Rifat, Siyasi Tarih (1789-1999),
İstanbul-2000, s. 71-90, 167-180, 216218, 547-548.
[14] Ataöv, Türkkaya, Afrika Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri,
Ankara-1975, s. 75, 78, 81-82.
[15] Rossi, Ettore, 'Suriye' md., İslâm Ansiklopedisi,
İstanbul-1979, XI, s. 61, 6465.
[16] Armaoğlu, Fahir, a..g.e, s. 201, 198-199, 510,
729-734; 'Lebanon' md., Encyclopaedia Britannica,
Chicago-1961, XIII, s. 852-853.
[17] Armaoğlu, Fahir, a.g.e., s. 506, 703, 718.
[18] Çabuk, Vâhid, 'Ürdün' md., İslâm Ansiklopedisi,
İstanbul-1986, XIII, s. 115119; Armaoğlu, Fahir, a.g.e., s. 203,
249, 711; 'Jordan' md., Encyclopaedia Britannica,
Chicago-1961, XIII, s. 146-148.
[19] Armaoğlu, Fahir, a..g.e, s. 206-207; Uçarol, Rifat,
Siyasi Tarih (1789-1999), İstanbul-2000, s. 549-550.
[20] Robert Mantran, 'Irak-2. Osmanlı Dönemi' md., TDV. İslâm Ansiklopedisi,
İs- tanbul-1999, XIX, s. 83-116.
[21] Armaoğlu, Fahir, a.g.e., s. 201-202.
[22] Ataöv, Türkkaya, a.g.e., s. 121-122, 126, 131-139;
Brunschvig, R., 'Tunus' md., İslâm Ansiklopedisi, İstanbul-1988,
XII/2, s. 79-80; 'Tunisia' md., Encyclopaedia Britannica,
Chicago-1961, XXII, s. 556-560.
[23] Ataöv, Türkkaya, a.g.e, s. 142-143, 145, 147, 159,
161, 164, 169; 'Algeria' md., Encyclopaedia Britannica,
Chicago-1961, I, s. 614-619; Donohue, John J., John L. Esposito,
Değisim Sürecinde İslâm, çev. Ali Yaşar Aydoğan, Aydın Ünlü,
İstanbul-1991, s. 138; Kahraman, Kemal, 'Cezâyir-3.Osmanlı Dönemi' md.,
TDV. İslâm Ansiklopedisi, İstanbul-1993, VII, s. 486-489; Uçarol,
Rifat, Siyasi Tarih (1789-1999), İstanbul-2000, s. 158-161,
687-688.
[24] Ataöv, Türkkaya, a.g.e., s. 171-172, 183, 187, 195;
'Tunisia' md., Encyclopaedia Britannica,
Chicago-1961, XXII, s. 551; a.e., 'Morocco' md., XV, s. 808816,
Chicago-1961.
[25] Armaoğlu, Fahir, a..g.e, s. 207, 511, 693, 698-699, 746.
[26] Ataöv, Türkkaya, Afrika Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri,
s. 99-113; 'Libya' md., Encyclopaedia Britannica,
Chicago-1961, XIV, s. 28.
[27] Ataöv, Türkkaya, a.g.e., s. 49; İnâyet, Hamid,
Arap Siyâsî Düşüncesinin Seyri, çev. Hicâbi Kırlangıç,
İstanbul-1991, s. 279.
[28] Hicâb, Vasfî, 'el-Fikrü'l-İlmî el-Arabî fî Mi'eti Sene',
Mecelletü'l-Ebhâs, Yıl: 19, S. 3-4, s. 331, Beyrut-1966.
[29] Sarrûf, Fuad, 'Tatavvuru'l-Fikri'l-İlmî el-Arabî
fi'l-Mi'eti'l-Amm el-Ahîra', Mecelletü'l-Ebhâs, Yıl: 15, S. 2, s.
168, Beyrut-1962.
[30] Hicâb, Vasfî, a.e., s. 332.
[31] Neccâr, Muhammed Hüseyn en-, Külliyyetü Usûliddîn,
Kahire-1941, s. 23-24, 41-42; Kramers, J.H., 'Mısır' md., İslâm Ansiklopedisi,
İstanbul-1979, VIII, 266; Âşur, Saîd Abdülfettâh, 'Ezher' md., TDV. İslâm Ansiklopedisi,
İstanbul- 1995, XII, s. 59, 62.
[32] Cemel, Ahmed Abduh Hammude el-, el-Fikrü'l-Felsefî el-İslâmî fî
Dirâsâti'l- Bâhisîn el-Mu'âsırîn fî Mısr, Câmi'atü'l-Ezher,
Külliyyetü Usuliddîn, Kahire- 1982, Yayımlanmamış doktora tezi, s. 353;
Kramers, J.H., a.e., s. 267.
[33] Cemel, Ahmed Abduh Hammude el-, a.e., s. 356.
[34] İnâyet, Hamid, Arap Siyâsî Düsüncesinin Seyri, çev.
Hicâbi Kırlangıç, İstanbul- 1991, s. 41.
[35] Celeyend, Muhammed es-Seyyid el-, 'Dârululûm ve
Tarihu'd-Dersi'l-Felsefî fî Mısr', Yayımlanmamış makale, s. 1-2,
6-9, 10; Tâhir, Hâmid, el-Felsefetü'l-İs- lâmiyye fi'l-Asrı'l-Hadîs,
Kahire-ts., s. 37.
[36] Beyâtî, Adil Câsim el-, 'Irak' md., TDV. İslâm Ansiklopedisi,
İstanbul-1999, XIX, s. 111. Bağdat Üniversitesi'nin 1956'da kurulduğu hakkında
bkz. Hicâb, Vasfî, 'el-Fikrü'l-İlmî el-Arabî fî Mi'eti Sene', Mecelletü'l-Ebhâs,
Yıl: 19, S. 3-4, s. 332, Beyrut-1966.
[37] Hicâb, Vasfî, a.e., s. 332; Sarrûf, Fuad,
'Tatavvuru'l-Fikri'l-İlmî el-Arabî fi'l- Mi'eti'l-Âmm el-Ahîra',
Mecelletü'l-Ebhâs, Yıl: 15, S. 2, s. 168, Beyrut-1962.
[38] 'Lebanon' md., Encyclopaedia Britannica,
Chicago-1961, XIII, s. 852-853; Hicâb, Vasfî, a.e., s. 331-333;
İnâyet, Hamid, Arap Siyâsî Düşüncesinin Seyri, çev.
Hicâbi Kırlangıç, İstanbul-1991, s. 31. Lübnan Üniversitesi'nin 1953'de
kurulduğu hakkında bkz. Sarrûf, Fuad, a.e., s. 168.
[39] Hicâb, Vasfî, a.e., s.
332, Beyrut-1966; Anâvînu Resâil el-Mâcestîr
el-Mukad- demet fî el-Câmiat el-Ürdüniyye Hattâ 30.9.1981, Amman-1981, s. 5.
[40] Hicâb, Vasfî, a.g.e., s. 332. Arap dünyasında
kurulan okullar ve üniversiteler hakkında bkz. Sarrûf, Fuad, a.e., s. 161-170.
[41] Sarrûf, Fuad, a.g.e., s. 169; Hicâb, Vasfî,
a.e., s. 332. Cezâyir'deki öteki üniversiteler için bkz.
Saîdûnî, Nâsırüddin 'Cezâyir-III. Kültür ve Medeniyet' md., TDV. İslâm Ansiklopedisi,
İstanbul-1993, VII, s. 496; 'Algeria' md., Encyclopaedia Britannica,
Chicago-1961, I, s. 614-619.
[42] Hicâb, Vasfî, a.g.e., s. 332, Beyrut-1966; Sarrûf,
Fuad, 'Tatavvuru'l-Fikri'l-İl- mî el-Arabî fı'l-Mi'eti'l-Âmm el-Ahîra',
Mecelletü'l-Ebhâs, Yıl: 15, S. 2, s. 169, Beyrut-1962.
[43] Sarrûf, Fuad, a.e., s. 169.
[44] A.e., s. 178-190.
[45] Arap ülkelerine matbaanın girişi, Mısır, Suriye ve Lübnan gibi
ülkelerde kurulun bazı matbaalar ile 1821 yılında Kahire'de tesis edilen Bulak
Matbaası'nda basılan fen bilimleriyle ilgili eserler hakkında bkz. Muhâfıza,
Ali, el-ltticâhâ- tü'l-Fikriyye inde'l-Arab fi Ari'n-Nehda,
1798-1914, Beyrut-1978, s. 27-28; Hourani, Albert, Çağdaşt Arap Düştüncesi,
1798-1939, çev. Latif Boyacı, Hüseyin Yıldız, İstanbul-2000, s.
112-114; Sarrûf, Fuad, 'Tatavvuru'l-Fikri'l-İlmî el-Arabî fi'l-Mi'eti'l-Âmm
el-Ahîra', Mecelletü'l-Ebhâs, Yıl: 15, S. 2, s. 155156,
Beyrut-1962.
[46] Çetin, Atilla, 'el-Cevâ'ib' md., TDV. İslâm Ansiklopedisi,
İstanbul-1993, VII, s. 435-436; a.yz., 'Fâris eş-Şidyâk', a..e,
İstanbul-1995, XII, s. 168-170.
[47] Kelidar, Abbas, 'Shaykh 'Ali Yusf: Egyptian Journalist and
Islamic Nationalist', Marwan R. Buheiry (ed.): IntellectualLife in the
ArabEast, 1890-1939 içinde, Beirut-1981, s. 14.
[48] Gassick, Trevor J. Le, Major Themes in Modern Arabic Thought: An
Anthology, Ann Arbor-1979, s. 34; Muhâfıza, Ali, el-İtticâhâtü'l-Fikriyye
inde'l-Arab fî Asri'n-Nehda, 1798-1914, Beyrut-1978, s. 212-213;
Sarraf, Fuad, 'Tatavvu- ru'l-Fikri'l-İlmî el-Arabî fı'l-Mi'eti'l-Âmm el-Ahîra',
Mecelletü'l-Ebhâs, Yıl: 15, S. 2, s. 176, Beyrut-1962.
[49] Muhâfıza, Ali, a.g.e., s. 213.
[50] Yesu'î, el-Ebb Kümeyl Huşeyme, el-, 'el-Yesu'iyyun ve
Mecelletü'l-Meşrik': Tarih ve A'lâm (1898-1970)', Mecelletü'l-Meyik,
Yıl: 65, S. 1-2, s. 9-34, 1991, Beyrut-1991; Muhâfıza, Ali, a.e., s. 213.
Mardin'de doğan ve daha sonra Lübnan'a gidip orada râhip olan Luis Şeyho
hakkında bkz. aynı makale, s. 20-21; Kümeyr, Mişil Selim, 'el-Ebb Luis Şeyho
el-Yesu'î, 1859-1927',
Mecelletü'l-Hilâl,
Febrâyir 1928, s. 477-479, Kahire-1928.
[51] Sheikaly, Samir, 'Damascene Intellectual Life in the Opening
Years of the 20th Century: Muhammad Kurd 'Ali and al-Muktabas', Marwan R.
Buheiry (ed.): IntellectualLife in the Arab East, 1890-1939içinde,
Beirut-1981, s. 125-153. Ayrıca bkz. Khuri, Ra'if, Modern Arab thought: Channels of
the French Revo- lution to the Arab East, çev. İhsan Abbas,
Princeton-1983, s. 201-202.
[52] Emin, Osman, 'Mısır'da Rönesans: Muhammed Abduh ve Okulu',
M.M. Şerif (ed.): İslâm Düstüncesi Tarihi
içinde, çev. İhsan Durdu, İstanbul-1991, IV, s. 308.
[53] Muhâfıza, Ali, el-İtticâhâtü'l-Fikriyye inde'l-Arab fî
Asri'n-Nehda, 1798-1914, Beyrut-1978, s. 213.
[54] A.e., s. 213; Khalidi, Tarif, 'Shaykh
Ahmad 'Arif al-Zayn and el-'Irfan', Mar- wan R. Buheiry (ed.): Intellectual Life in the Arab
East, 1890-1939 içinde, Be- irut-1981, s. 110-124.
[55] Arap dünyasındaki fen bilimleriyle ilgili yazı yayımlayan
dergiler hakkında bkz. Sarruf, Fuad, 'Tatavvuru'l-Fikri'l-İlmî el-Arabî
fi'l-Mi'eti'l-Âmm el-Ahîra', Mecelletü'l-Ebhâs, Yıl: 15, S. 2, s.
170-178, Beyrut-1962.
[56] Schoonover, Kermit, 'Some Observations on Modern Arabic
Literature', The Muslim World, LIV, s. 22, Lahore-1954.
[57] Nashabi, Hisham, 'Shaykh 'Abd al-Qadir al-Qabbani and Thamarat
al-Funun', Marwan R. Buheiry (ed.): a.g.e. içinde, s. 84-91.
[58] Daha fazla bilgi için bkz. Kelidar, Abbas, 'Shaykh 'Ali Yusf:
Egyptian Journalist and Islamic Nationalist', Marwan R. Buheiry (ed.):
Intellectual Life in the Arab East, 1890-1939 içinde,
Beirut-1981, s. 10-20; Kramers, J.H., 'Mısır' md., İslâm Ansiklopedisi,
İstanbul-1979, VIII, s. 267.
[59] Schoonover, Kermit, 'Some Observations on Modern Arabic
Literature', The Muslim World, LIV, s. 22, Lahore-1954.
[60] Khalidi, Rashid, 'Abd al-Ghani al-'Uraisi and al-Mufid: the
Press and Arab Na- tionalism before 1914', Marwan R. Buheiry (ed.): Intellectual Life in the Arab
East, 1890-1939 içinde, Beirut-1981, s. 41-43.
[61] Üniversiteler
tarafından neşredilmeyen dergilerden bazılarının isimlerini anmak faydalı
olabilir: et-Tevhîd; el-Fikrü'l-Arabî;
Âlemü'l-Kitâb; el-Âlem; el-Müsli- mü'l-Mu'âsır; el-Fikrü'l-lstrâtîcî el-Arabî;
Şü'ûnü'l-Evsat; İbdâ'; el-Fikrü'l- Arabî el-Mu'âsır; el-Müstakbelü'l-Arabî;
Sekâfe; el-Mecelle; er-Risâle; el-Mevki- fü'l-Arabî; el-Menâr; el-Kâtib
el-Mısrî; el-Arabiyye li's-Sekâfe; el-Fikr; el-Arabî; Mecelletü'l-Urveti'l-Vüskâ;
el-Kâhira.
[62] Pek çok Arapça gazete arasında, her ikisi de Arap dünyasının
dışından yayın yapan ve konumuzla ilgili oldukça değerli makaleler neşreden
el-Hayât ve eş-Şar- ku'l-Evsat gazetelerinin
özel bir önemi vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.