ÇAĞDAŞ TÜRK DÜŞÜNCESİ-NEFS MUHASEBESİ ve ZİHİN
PARÇALANMASI
Harun Anay
Bibliyografik çalışmaların İslam düşüncesi
tarihinde göz alıcı bir geçmişe sahip olduğu bilinmektedir. Önemli bir kısmı bu
günkü tabirle ‘açıklamalı bibliyografya’ olan bu eserlerin içerisinde X. miladi
yüzyılda İbn Nedim tarafından yazılan el-Fihrist, hacmi,
sistematiği ve ihtiva ettiği konular itibariyle o döneme kadar yazılan
eserlerin başında gelir.[1] Daha sonra
XVII. yüzyılda büyük bir Osmanlı alimi olan Katip Çelebi'nin kaleme aldığı Kesfu'z-Zünun an Esami'l-Kütübi ve'l-Fünun'un bu sahanın
en dikkate değer eseri olduğu söylenebilir.[2]
Yazılış tarihleri itibariyle aralarında yaklaşık yedi asır bulunmasına ve bu
yüzyıllar zarfında İslam tarihinde büyük siyasi, sosyal, iktisadi ve kültürel
değişiklikler olmasına rağmen, bu iki eserin gittikçe gelişen bir ilim geleneğini
devam ettirmeleri önemle kaydedilmesi gereken bir husustur.
Bu ilim geleneğinin bir sonucu olarak, İbn Nedim el-Fihrisfte yaşadığı döneme kadar Arapça'da yazılan
bütün eserleri tespit ederek yer yer onlar hakkında bilgi verme gayreti
içindedir. Katip Çelebi ise, dil farkı gözetmeksizin İslam kültürü içinde
yazılan ve hakkında bilgi edinebildiği bütün eserleri kuşatmaya ve
muhtevalarını tanıtmaya çalışır. Öte yandan Katip Çelebi'nin eserini, ilim
tasnifi, ilimlerin tarifleri, ihtiva ettiği eser sayısı, kuşattığı coğrafya vb.
hususları göz önüne alarak İbn Nedim'in eseriyle mukayese ettiğimizde Keşfü'z-Zünun ile el-Fihrisfin
yazıldığı dönemler arasında geçen asırlarda İslam kültürü içinde oluşan
literatürün ne ölçüde büyüdüğü ortaya çıkar.[3]
Anılan eserlerin başka bir özelliği ise,
zikredilen ilimler, müellifler ve eserlerle ilgili olarak kanaat beyan
edilmesidir. Buradan hareketle, çeşitli ilimlere ait eserlerin daha rahat
kullanılabilmesi, tespit edilmesi ve geleceğe bırakılması gibi her
bibliyografya eserinin taşıyabileceği gayelerin yanında, aynı zamanda bir ilim siyaseti takip edildiğini ve bu siyasete göre
hazırlandıklarını rahatlıkla ifade edebiliriz.[4]
Bu ilim siyasetini, İslam ilim ve düşüncesiyle ilgili bütün eserleri kuşatıcı
çalışmaların ortaya konulması, ilmi çalışmalar için mikyaslar oluşturulması, bu
mikyaslara göre ilim ve düşünce ürünlerinin değerlendirilmesi ve geleceğe dönük
olarak tekliflerde bulunulması şeklinde ifade etmek mümkündür. Bu yüzden başta Keşfü'z-Zünun olmak üzere İslam tarihinde yazılan bu tür
eserlerde takip edilen ilim siyasetinin, bir
nefs muhasebesini de içerdiği söylenebilir. Her iki müellifin,
ilimler hakkında bilgi verirken bazı ilimlere daha az bazılarına çok yer
vermeleri, bazıları hakkında kanaatler serdetmeleri, eksikliklere işaret
etmeleri, yer yer neler yapılması gerektiğini ifade etmeleri böyle bir nefs
muhasebesini hedef aldıklarının delilleri kabul edilebilir.
Özellikle Keşfü'z-Zünun göz
önüne alındığında çok daha dikkat çekici bir şekilde ortaya çıkan bu ilim
siyaseti ve bunun sonucunda ortaya çıkan nefs muhasebesi, ilimlerin tasnif
edilerek çeşitli açılardan değerlendirilmesini zaruri hale getirmiş, bu
değerlendirmeye dayanarak ilimlerin hangi hiyerarşiye göre öğrenilmesi ve öğretilmesi
gerektiği hakkında da görüşler serdedilmiştir. Yine, belki de böyle bir nefs
muhasebesinden dolayı Katip Çelebi tarafından, İslam ilim ve düşüncesiyle
ilgilenenlerin yakından bildiği üzere, bazı ilimlerin ihmal edildiğine dair
hala tartışılan görüşler ileri sürülmüştür.
Keşfü'z-Zünun gibi büyük bir eserin niçin daha önceki
yüzyıllarda değil de XVII. yüzyıl Osmanlı toplumunda ortaya çıktığı sorusunun
cevabı ve Osmanlı düşüncesinde daha sonraki yüzyıllarda hakim bir görüş haline
gelerek etkisini bugüne kadar devam ettiren
inhitat edebiyatının bu yüzyılda yavaş yavaş yerleşmeye başlaması
da söz konusu nefs muhasebesiyle ilgili olmalıdır.
Böyle bir mirasa sahip olan çağdaş İslam
dünyasının muhtelif bölgelerinde hem yeni çalışmalar hem de İslam tarihinde
yazılan eserlerle ilgili bibliyografyalar hazırlanmıştır, hazırlanmaktadır.
Farklı gayeler taşıyan bu bibliyografyaların çoğu, İslam ilim ve düşüncesi
hakkındaki eserleri bütünlüğü ile kuşatmaktan uzak olup bir kısmı sadece
belirli bir coğrafyayı, diğer bir kısmı ise bölgeyi veya dili esas almaktadır.
Böyle bir parçacı yöntemi mazur göstermek için, yirminci yüzyılda ortaya çıkan
ülke sınırlarının bütünü kuşatmayı zorlaştırdığı, ihtisaslaşmak gerektiği, bu
yüzden de sadece geniş imkanlara sahip kurumların kuşatıcı çalışmalar
yapabileceği şeklinde görüşler ileri sürülebilir. Ancak fertler için haklı
olabilecek bu mazeretler, bütün bir düşünce hayatı için aynı derecede geçerli
olmayabilir. Hele bu parçacı bakış açısı ve yöntem, disiplinsiz bir şekilde
uygulandığı takdirde, bunun pek çok sorunu beraberinde getireceği aşikardır.
Söz konusu çalışma tarzının her ülke ve bölgenin
içe kapanmasına yol açtığını, kopukluğu derinleştirerek siyasi, sosyal ve
kültürel alanda çok ciddi sonuçlar doğurduğunu, en önemlisi ise, ilmi sahadaki
bu parçacı yöntemin bir zihin parçalanmasına
sebep olduğunu belirtmek yerinde olacaktır. Bu zihin parçalanması pratik
güçlüklerden kaynaklanan çalışma tarzını bir ideal olarak takdim etmeyi de
beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla, bütünü kuşatmadan ya da kuşatma gayreti
göstermeden, hatta böyle bir ihtiyaçtan bile bahsetmeden, "İslam Düşüncesi
Tarihi, İslam Siyaset Düşüncesi, Yirminci Yüzyılda İslam Düşüncesi" gibi
isimlerle eserler yazıp bunlarda sadece belirli bir coğrafyayı, ülkeyi,
mezhebi, dili vs. dikkate alarak konuları işlemek ve bunun üzerinde ısrarla
durup -zımnen de olsa- ideal bir durum olarak sunmak, zihin parçalanmasının
kökleşmesine ve derinleşmesine katkıda bulunmaktadır.[5]
Mezkur zihin parçalanması o kadar yerleşmiştir
ki, tıpkı "Batı merkezli" bir ilim ve düşünce geleneğini benimseyen
müelliflerin sadece Avrupa felsefe ve düşüncesini işlediği eserlerine
"Felsefe Tarihi", "Düşünce Tarihi", "Siyasi Düşünceler
Tarihi" gibi isimler verip bu anlayışı yaygınlaştırmaları ve
derinleştirmeleri gibi, genel bütünlüğü gözetmeden "Türk Düşüncesi",
"Türk Tarihi" vb. başlıklarla eserler yazılabilmekte, böylece de kavramların
anlamı daraltılmaktadır. Öte yandan, bugün Türkiye'de tasavvuf ve İslam felsefesi,
kelam ve felsefe, kelam ve tasavvuf, İslam felsefesi ve Batı felsefesi
disiplinleri arasında bir ilişki olabileceği -çoğu zaman- akla bile
gelmemektedir. XX. yüzyılda Türkiye'de yürütülen felsefe faaliyetlerine veya
düşünce hareketlerine topluca bakıldığında doğrusu Batı felsefesi ve İslam
felsefesi, ya da sözgelimi kelam ve tasavvuf hakkındaki araştırmaların bu kadar
biribirinden kopuk olmasını neyin haklı kıldığı sorusu cevap- lanmayı bekleyen
önemli bir problem olarak ortada durmaktadır. Aynı şekilde bir sistem
filozofunun herhangi bir alandaki görüşleri hakkında uzmanlaşan bir ilim adamı,
ilgili olduğu dal ile öteki problemler arasında irtibat kurma lüzumunu bile
genellikle duymamakta, bunun bir neticesi olarak da felsefenin varlık, bilgi,
ahlak, siyaset, metafizik, mantık ve estetik gibi dallarını birbirinden kopuk
bir şekilde incelemektedir.
Türkiye'deki düşünce hayatında görülen bu
dağınıklık ve zihin parçalanması öteki İslam ülkeleri için de söz konusudur. Bu
açıdan bakıldığında Türkiye'deki düşünce hayatı hakkında İslam kültürüne dair
eserlerin önemli bir kısmının yazıldığı Arapça ve Farsça'da, takip edebildiğim
kadarıyla, büyük bir eksiklik söz konusu olduğu gibi bu boşluğu doldurmaya
yönelik ciddi bir gayret de görülmemektedir. Buna karşılık bu iki dilin konuşulduğu
ülkelerdeki düşünce hayatı hakkında Türkçe'de bazı çalışmalar bulunmakta ise de
bunların hemen hemen tamamı tercümedir. Daha açık bir ifadeyle, çağdaş İslam
dünyasındaki düşünce hareketleri hakkında, bütünü kuşatmaktan uzak olan bazı
tezleri ve araştırmaları istisna edersek, yerli bir müellif tarafından yazılan
tek tek İslam ülkelerini veya tamamını içine alan müracaat edilmeğe değer bir
tek eser bile bulunmamaktadır. Bunun anlamı bu ülkelerin düşünce hayatı
hakkındaki bilgilerimizin çerçevesinin başkaları tarafından çizildiği ve
yukarıda bahsedilen zihin parçalanmasının katmerleştiğidir. Bu durumda iken
nasıl oluyor da Arap dünyası, Pakistan, Hindistan, Türk Dünyası ve İran gibi
ülke ve bölgelerin fikir hayatı, düşünce tarihi ve Türkiye ile ilişkileri
üzerinde fikir yürütülebildiği doğrusu şaşılacak bir husustur.
Bütün bunlardan sonra, yeni bir yüzyıla girerken
sona ermekte olan XX. yüzyıldaki düşünce hayatımız nasıl geçti, İslam
düşüncesinin muhtelif alanlarında neler yapıldı, hangi durumdayız, ne gibi
eksiklerimiz var; İslam ülkelerini düşünce ve bilgi üretimi bakımından
birbiriyle mukayese ettiğimizde nasıl bir sonuca ulaşırız; müsteşriklerin İslam
düşüncesiyle ilgili incelemelerini Türkiye ve öteki İslam ülkelerindekilerle
karşılaştırdığımızda netice ne olur; müsteşriklerin İslam düşüncesiyle ilgili
çalışmaları İslam dünyasında yapılan araştırmalara ne ölçüde tesir etmişdir;
XXI. yüzyılda neler yapmalıyız; İslam ülkeleriyle ilgili bilgilerimiz hangi
kaynaklardan geliyor; bilgi üretiminde yeterli miyiz; düşünce geleneğimiz var
mı, eğer varsa özellikleri nelerdir; Türkiye'de yapılan İslam düşüncesi ve Batı
felsefesiyle ilgili çalışmaların dünya literatürüne katkısı nedir; ülkemiz
insanı doğudan ve batıdan yapılan çevirilere niçin bu kadar rağbet etmektedir;
Türkçe'den başka dillere çevrilen düşünce ürünleri var mı; Batı dünyasını ve
İslam ülkelerini yeteri kadar tanıyor muyuz, daha mütevazi şekilde sorulacak
olursa böyle bir niyetimiz ve gayretimiz var mı gibi bazı sualleri gündeme
getirmek anlamlı olmalıdır.
1987 yılından beri yürüttüğümüz ve aşağıda bir
kısmını sunduğumuz proje, anılan soruların hiç olmazsa bir kısmına cevap
bulmayı, mezkur sorunların çözümüne yardımcı olmayı, XX. yüzyıldaki düşünce
hayatımızın muhasebesini yapabilmeyi ve söz konusu zihin parçalanmasının
giderilmesine katkıda bulunmayı gaye edinmektedir. Türkçe başta olmak üzere
Arapça, Farsça, Urduca İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi dünyanın büyük dillerinde
İslam düşüncesiyle ilgili başlangıcından iki bin yılına kadar yapılan lisans,
yüksek lisans, doktora ve -varsa- doçentlik tezleri ile İslam dünyasında
yazılan Batı felsefesiyle ilgili tezlerin künyelerini ihtiva edecek olan bibliyografya
projenin ilk aşamasıdır. İkinci aşamada ise özellikle ahlak, siyaset, düşünce
tarihi yazıcılığı ve XII. yüzyıl sonrası İslam düşüncesi tarihi ile ilgili
çalışmalar dikkate alınarak bir değerlendirme yapılacak, ayrıca Türkiye, İran
ve Mısır'da bu sahalarda yapılan çalışmalar karşılaştırılacak, bunun sonucunda
da XXI. yüzyıla yönelik perspektifler çizilmeye çalışılacaktır.
Kısaca anlatılan muhteva ve gayedeki projeye
konu olarak üniversitelerde yapılan "tezlerin" seçilmesinin önemli
sebepleri bulunmaktadır. Bilindiği üzere, XX. yüzyılda medreselerin dışında
kurulan ve modernleşme döneminde çoğu zaman medreselere bir alternatif, hatta
Türkiye'de olduğu gibi medreseler yerine ikame edilen üniversitelerin akademik
faaliyetlerinin başında tezler gelmektedir. Öte yandan hangi düzeyde ve
akademik kariyerde yapılırsa yapılsın bu dönemde yetişen ilim adamlarının
akademik hayatları boyunca en çok önem verdikleri çalışmaları çoğu zaman
tezleri olmaktadır. Buna ilaveten akademik tezler ilim adamlarının daha sonraki
hayatlarında ilgilendikleri konular hakkında oldukça kıymetli ipuçları verirler.
Bu yüzden de akademisyenlerin tez, kitap, makale vb. çalışmalarını topluca
gösteren ve değerlendiren bibliyografyalar hazırlanıncaya kadar, anılan
gayeleri gerçekleştirmek için tez bibliyografyaları vazgeçilmez bir ehemmiyeti
haizdir.
Tezlerin önemini biraz daha tebarüz ettirmek
için, bu bibliyografyada yer alan lisans tezlerini göz önüne alalım. Türkiye'de
İslam düşüncesiyle ilgili lisans tezi hazırlayan yazarların çoğunluğunun
akademik hayata devam etmedikleri anlaşılmaktadır. Bundan dolayı lisans
tezlerini, tez yazarlarının hayatları boyunca bu çapta ve bu disiplin içerisinde
yazdıkları yegane metinler olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Aynı
şekilde bu tezlerin hazırlanışı sırasında okunan eserler, seçilen konular ve
tez başlıkları, tez yazarlarının fikir dünyalarını tespit ederken bulunmaz
kaynak durumundadırlar. Bu yüzden lisans tezleri, eğitim tarihi, düşünce tarihi
ve bilim tarihi gibi alanlar için çok önemli malzemeler içerirler. Yüksek
lisans, doktora ve doçentlik tezleri ise lisans tezlerinin önemiyle ilgili
ifade edilenler yanında akademisyenlerimizin ilmi ilgileri, akademik
hayatlarını hangi çizgide devam ettirdikleri, seviyeleri ve nasıl bir yönteme
sahip oldukları hususlarında başka eserlerde bulunamayacak bilgiler sunarlar.
Bahsedilen önemlerine rağmen, İslam düşüncesiyle
ilgili Türkiye içinde ve dışında yapılan tezlerle ilgili toplu bir bibliyografya
tespit edilememiştir. Bundan dolayı konuyla ilgili ilk teşebbüs olan bu
bibliyografyada sunulan tezler, yukarıda anlatılan projenin önemli bir
parçasını teşkil etmekte olup şimdiye kadar tespit edilen künyelerden meydana
gelmektedir. Bu satırların yazarına göre, Batı felsefesi ve İslam düşüncesiyle
ilgili tezler bir bütün olarak ele alınmalı ve ikisi de aynı şekilde düşünce
tarihimizin durumunu yansıtan unsurlar olarak değerlendirilmelidir. Daha açık
bir ifadeyle Türkiye'deki İslam düşüncesi tezleri ile Batı felsefesi tezleri
yöntem, muhteva, ele alınan konular ve çalışmaları yapanlar dikkate alındığında,
aynı ülkede yapılan iki düşünce geleneğiyle ilgili çalışmalar olarak kabul edilmeli,
bunlar arasında mutlaka irtibat sağlanmalı ve Cumhuriyet dönemi düşünce
tarihimiz her ikisi de değerlendirilerek yazılmalıdır. Dolayısıyla bu makaleye
İslam düşüncesi tezlerinin alınıp, Batı düşüncesiyle ilgili tezlerin ayrılarak
başka bir çalışmada yayımlanacak olması tamamen teknik güçlüklerden
kaynaklanmaktadır.[6]
Bibliyografyada yer alan tezler tespit
edilirken, "İslam düşüncesi" kavramı İslam felsefesi, kelam ve
tasavvufu içine alacak şekilde anlaşılmakla birlikte, bu alanların konu ve
problemleriyle ilgili olup tarih, fıkıh, tefsir, hadis, Türk edebiyatı, Fars
edebiyatı, Arap edebiyatı, Urdu dili ve edebiyatı, din eğitimi, dinler tarihi,
ilim tarihi, İslam mezhepleri tarihi, tıp tarihi, Batı felsefesi, Türk hukuk
tarihi, siyaset bilimi, inkılap tarihi, sosyoloji vb. disiplinlere ilgi
duyanlar tarafından yazılan tezlere de yer verilmiştir.
Öte yandan bibliyografyada yer alan tezlerin
büyük bir kısmı ilahiyat fakültelerinde yapılan tezlerden meydana gelmektedir.
1981'de Yükseköğretim Kurulu'nun teşkiliyle daha önceki tarihlerde İstanbul,
Erzurum, İzmir, Konya, Bursa ve Kayseri gibi şehirlerde faaliyet gösteren
Yüksek İslam Enstitüleri 1982 yılından sonra ilahiyat fakültelerine
dönüştürülerek bu fakültelere akademik kariyer verme imkanı tanınmıştır. Bu
düzenleme sırasında daha önce Yüksek İslam Enstitüsü hocalarının hazırladıkları
öğretim üyeliği tezlerinden gerekli süreçten geçenlerin büyük bir kısmı doktora
tezi olarak kabul edilmiştir. Bu şekilde doktora tezi kabul edilen tezler, ilk
yapıldıkları yıl değil doktora tezi sayıldıkları tarihler esas alınarak verilmiştir.
Öğretim üyeliği tezlerinden konumuzu ilgilendiren bazıları ise doktora kabul
edilme prosedürüne dahil edilmediği için öğretim üyeliği tezi olarak
kalmışlardır. Bu tür tezler de öğretim üyeliği tezi olarak sayıldıkları yıllar
esas alınarak bu bibliyografyaya alınmış ve ‘öğretim üyeliği tezi’ oldukları
belirtilmiştir.
Yükseköğretim Kurulu teşekkül ettikten sonra
üniversitelerde lisans tezleri çoğunlukla, doçentlik tezleri ise tamamen
kaldırılarak bunun yerine, akademik tezler yüksek lisans ve doktora şeklinde
düzenlenmiştir. Ayrıca daha önce ilgili fakülteler tarafından yaptırılırken,
anılan tarihten sonra tezlerin üniversitelere bağlı sosyal bilimler enstitüsü
ve fen bilimleri enstitüsü gibi enstitüler tarafından yaptırılması kararlaştırılmıştır.
Bu sebeplerle, çalışmamızda yer alan doçentlik ve -A.Ü. İlahiyat Fakültesi'nde
yaptırılmaya devam edenler hariç- lisans tezlerinin çoğu 1983 yılına kadar gelmiş,
bu tarihten sonra ise sadece yüksek lisans ve doktora tezleri yer almıştır.
Aynı şekilde 1983'den önce yapılan tezler için ilgili fakültelerin isimleri, bu
tarihten sonraki tezler için ise üniversitelere bağlı enstitülerin adları
verilmiştir.
Tezlerin tespiti için bir kısmı bu
bibliyografyanın kaynakçasında yer alan genel ve özel bibliyografyalar
taranmakla birlikte, pek çok tez künyesi ya kütüphane katalogları taranarak ya
da bizzat tezler incelenerek tespit edilmiştir. Öte yandan lisans tezlerinin
A.Ü. İlahiyat Fakültesi Kütüphane- si'nde bulunan nüshaları ile İ.Ü. Edebiyat
Fakültesi Genel Kitaplığı'nda, Felsefe Bölümü Kürsü Kitaplığı'nda ve aynı
üniversitenin Merkez Kütüphanesi'ndeki nüshalarının kütüphane numaraları
verilmiştir. Özellikle 1982'den sonra yapılan yüksek lisans ve doktora
tezlerinin büyük bir kısmını tezlerin yapıldığı üniversitelerin
kütüphanelerinde bulmak oldukça zorlaşmıştır. Bununla birlikte ilerde imkan
bulunduğu ve Türkiye'deki kütüphanelerde bu tezlerin tespiti kolaylaştığı
takdirde bütün tezlerin kütüphane numara veya numaraları da verilmeye
çalışılacaktır.
Tez künyeleri verilirken, Arapça, Farsça ve
Osmanlı Türkçesi'ne ait kelimelerin yazılışları, kısaltmalar ve hicri-miladi
tarihlerin yazılışları gibi hususlara orijinali muhafaza etmek gayesiyle mümkün
olduğu ölçüde müda- hele edilmemiştir. Bunun tek istisnası, orijinalleri
korunduğu takdirde yöntem açısından pek uygun olmayacağı düşünüldüğünden,
künyelerde geçen bütün kelimelerin büyük harfle yazılmasıdır.
Bibliyografyada bazı ilim adamlarının yüksek
lisans tezlerinin verilip doktora tezlerinin verilmediği, ya da sadece
doçentlik tezlerinin bulunduğu ve öteki tezlerinin yer almadığı görülecektir.
Tespit edememe gibi eksikler bir kenara bırakılırsa, bibliyografyada
zikredilmeyen bu tür tezler İslam düşüncesiyle ilgili ise, bunlardan Türkiye
dışında yapılanlar yazıldıkları dillerle ilgili bibliyografyalarda Batı
felsefesiyle ilgili olanlar ise başka bir çalışmada yer alacaktır. Muhtevayla
ilgili olarak belirtmemiz gereken son husus, az da olsa bazı lisans tezlerinin
yukarıda çizilen İslam düşüncesi kavramının doğrudan sınırları içine girmemesine
rağmen, tez yazarları daha sonra İslam düşüncesi alanında ihtisas yaptıkları
için bibliyografyaya dahil edilmesidir. Bu tür tezlere burada yer verilmesi,
bir yandan İslam düşüncesi araştırmacılarının biyografilerini tanımaya yardımcı
olacak, öte yandan ise bu konudaki bütünlüğün korunmasını sağlayacaktır.
Çalışmamızda toplam 1594 tez yer almakta olup
bunlardan 837 adedini Türkçe yüksek lisans, doktora, öğretim üyeliği ve
doçentlik tezi; 20 adedini İngilizce yüksek lisans ve doktora tezi; geriye
kalan 737'sini ise lisans tezleri teşkil etmektedir. Tek başına bu rakamlar
bile konuyla ilgili tezlere hakim olmanın gittikçe güçleştiğinin ve buna benzer
bibliyografyaların çeşitli alanlarda yapılmasının gerekli olduğunun delili
sayılmalıdır. Bu bakımdan bu tür bibliyografyalar olmadan, İslam düşüncesiyle
ilgili bir çalışma yapmanın çok zor olduğunu, sık sık tekrarlara düşmenin ve
belirli bir konuda tez yapılıp yapılmadığını tespit etmek için çok uzun
mesailer harcamanın kaçınılmaz olacağını belirtmek yerinde olacaktır.
Tezler şu sıralamaya göre verilmiştir: Yazar
soyadı, yazar adı, tez adı, danışman, üniversite, fakülte veya sosyal bilimler
enstitüsü, üniversitenin bulunduğu şehir, tezin yapıldığı tarih, cilt sayısı
birden fazla ise kaç cilt olduğu, tezin kaç sayfa olduğu, tezin türü, kütüphane
numarası veya numaraları. Bu sıralamaya uygun bilgi bulunamadığı zaman hangi
bilgiler tespit edildi ise onlar zikredilmiş bu tür eksiklerin giderilmesi ise
daha sonraya bırakılmıştır. Öte yandan, ilk halleri hakkında herhangi bir
bilgiye ulaşılamayan tezler basıldı ise baskı sırasındaki tez başlığı ve sayfa
numarası verilmiş, fakat tezin yapıldığı üniversite ve fakülte veya sosyal
bilimler enstitüsünün adı ile tez türü ilave edilmiştir.
Proje tamamlanıp kitap halinde yayımlandığında
tezlerin analitik indeksi yapılarak en kolay şekilde istifade edilmeleri
sağlanacaktır. Bibliyografyanın şu andaki halinin bir an önce Türk okuyucusunun
istifadesine sunulması zaruri bir hal aldığından, analitik indeks gibi müracaat
etmeyi kolaylaştıracak teknik hususiyetler daha sonraya bırakılmıştır.
Bahsedilen nefs muhasebesine Tanrı'nın fırsat vermesi
niyazıyla, çalışmamızın İslam düşüncesi araştırmalarına küçük de olsa bir
katkıda bulunması en büyük dileğimizdir.
NOT: Yukarıdaki yazı daha önce yayımlanan bir makalemin
giriş kısmıdır (Bkz. Anay, Harun, ‘İslam Düşüncesi Alanında Türkiye'de Yapılan
Tezler’, Divan, Sayı: 4, sf 73-170, İstanbul-1998).
Harun Anay/30.11.2013
harunanay.blogspot.com
facebook.com/hasimharun.anay
facebook.com/HarunAnay
twitter.com/HarunAnay
linkedin.com/HarunAnay
academia.edu/HarunAnay
----
[1] İbnu'n-Nedim, el-Fihrist, thk. İbrahim Ramazan,
Beyrut-1994.
[2] Katib Çelebi, Kesfu'z-Zünun an Esami'l-Kütübi ve'l-Fünun,
thk. Serafeddin Yaltka- ya, I-II, Istanbul-1943.
[3] İslam tarihinde kaleme
alınan bibliyografik eserler şüphesiz bu iki eserden ibaret değildir. Kesfü'z-Zünun'dan sonra da devam
eden bu tür eser yazma geleneği Ri- yazizade'nin
Esma'ü'l-Kütübi'l-Mütemmim li Keşfi'z-Zünun (thk.Muhammed
Altuncu, Kahire 1975), Bağdatlı İsmail Paşa'nın
İdahu'l-Meknûn fi'z-Zeyli ala Keşfi'z-Zünun (thk. Kilisli Rıfat
Bilge, I-II, İstanbul 1972) ve Aga Bozorg Tah- rani'nin
ez-Zeria ila Tesanifi'ş-Şia (I-XXVI, Beyrut-1983) adlı eserleri
vasıtasıyla yirminci yüzyıla kadar sürmüştür. Bu büyük literatür içinde sadece el-Fihrist ile Keşfü'z-Zünun'un
söz konusu edilmesi her ikisinin de bir dönüm noktası teşkil etmeleri ve bu
bakımdan da örneklik hüviyetine sahip olmalarıdır. Öte yandan İb-
nü'l-Ekfani'nin
Kitabü'l-İnfldi'l-Kasıd ila Esna'l-Makasıd'ı (thk. Januarius
Justus Witkam, Leiden 1989) ve XVII. yüzyılda kaleme alınan Taşköprüzade'nin Mifta- hu's-Saade ve Misbahu's-Siyade fi
Mevduati'l-Ulum'u (thk. Kamil Kamil Bekri, Ab- dülvehhab Ebunnur,
I-II, Kahire-1968) gibi ilim tasnifini esas alan eserlerin de yukarıda
anlatılan çerçevede büyük önemi haiz olduğunu ifade etmek gerekir. Her iki türe
giren eserler için bkz. Ahmet Subhi Furat, "Arap Edebiyatında İlk Ansiklopedik
Eserler", İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi,
VII, S.1-2, s.299-308, İstan- bul-1978; a.yz., "İslâm Edebiyatında
Ansiklopedik Eserler (h.IV.-IX/m.X.-XV. asırlar)",
İstanbul Üniversitesi İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, VII,
S.3-4, s.211- 232, İstanbul-1979; Ayhan Aykut, "Ansiklopedi" md., TDV. İslam Ansiklopedisi, İstanbul-1991,
III, s. 217-227; Harun Anay, "Felsefe-Literatür" md.,
TDV. İslam Ansiklopedisi, İstanbul-1995, XII, s. 319-330.
[4] Başka ülkelerde
hazırlanan bibliyografyaların da ilmi çalışmalara rahat ulaşmayı sağlama gibi
her bibliyografyanın taşıyabileceği gayelerin dışında bir siyasi anlam ve ilim
siyaseti ihtiva ettiği gözden ırak tutulmamalıdır. Bu açıdan
Index Islamicus adlı eserin genel olarak İslam ülkeleri, İslami
ilimler ve İslam düşüncesi çalışanlar tarafından en çok müracaaet edilen
eserlerden biri olması ve benzer çalışmaları tek tek İslam ülkelerinin
kendilerinin bile henüz hazırlayamaması çok manidardır. Ancak konumuzla ilgili
olarak uzun uzun yorumlanması gereken kısmı ise bu eserin oryantalizmin en
güçlü olduğu ülkelerin başında gelen İngiltere'de hazırlanmış olmasıdır. Aynı
şekilde Amerika Birleşik Devletleri'nde yayımlanan
Social Sciences In- dex, Social Sciences and Humanities Index, Humanities
Index, International Index to Periodicals ve
Academic Index gibi indekslerin de, her bibliyografya için söylenebilecek
gayelerin dışında, dünyadaki bilimsel çalışmaların standardını belirleme,
bilimsel bilgiyi merkezileştirme gibi bir ilim siyasetine hizmet ettiği
söylenebilir. Ayrıca bu indekslerin ABD'de yayımlanması da tesadüf olmamalıdır.
[5] Zihin parçalanması kavramı ile bunun düşünce hayatımızdaki
tezahürleri başka bir çalışmamıza konu teşkil edecektir.
[6] Türkiye'de hazırlanan Batı felsefesiyle ilgili tezler ile
islam düşüncesiyle ilgili ingilizce ve Arapca tezler
Divan Dergisinin bundan sonraki sayılarında üç ayrı makale
halinde yayımlanacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.