1 Aralık 2013 Pazar

ÇAĞDAŞ TÜRK DÜŞÜNCESİ ve ZİHİN PARÇALANMASI




ÇAĞDAŞ TÜRK DÜŞÜNCESİ-NEFS MUHASEBESİ ve ZİHİN PARÇALANMASI

Harun Anay

Bibliyografik çalışmaların İslam düşüncesi tarihinde göz alıcı bir geçmişe sahip olduğu bilinmektedir. Önemli bir kısmı bu günkü tabirle ‘açıklamalı bibliyografya’ olan bu eserlerin içerisinde X. miladi yüzyılda İbn Nedim tarafından yazılan el-Fihrist, hacmi, sistematiği ve ihtiva ettiği konular itibariyle o döneme kadar yazılan eserlerin başında gelir.[1] Daha sonra XVII. yüzyılda büyük bir Osmanlı alimi olan Katip Çelebi'nin kaleme aldığı Kesfu'z-Zünun an Esami'l-Kütübi ve'l-Fünun'un bu sahanın en dikkate değer eseri olduğu söylenebilir.[2] Yazılış tarihleri itibariyle aralarında yaklaşık yedi asır bulunmasına ve bu yüzyıllar zarfında İslam tarihinde büyük siyasi, sosyal, iktisadi ve kültürel değişiklikler olmasına rağmen, bu iki eserin gittikçe gelişen bir ilim geleneğini devam ettirmeleri önemle kaydedilmesi gereken bir husustur.
Bu ilim geleneğinin bir sonucu olarak, İbn Nedim el-Fihrisfte yaşadığı döneme kadar Arapça'da yazılan bütün eserleri tespit ederek yer yer onlar hakkında bilgi verme gayreti içindedir. Katip Çelebi ise, dil farkı gözetmeksizin İslam kültürü içinde yazılan ve hakkında bilgi edinebildiği bütün eserleri kuşatmaya ve muhtevalarını tanıtmaya çalışır. Öte yandan Katip Çelebi'nin eserini, ilim tasnifi, ilimlerin tarifleri, ihtiva ettiği eser sayısı, kuşattığı coğrafya vb. hususları göz önüne alarak İbn Nedim'in eseriyle mukayese ettiğimizde Keşfü'z-Zünun ile el-Fihrisfin yazıldığı dönemler arasında ge­çen asırlarda İslam kültürü içinde oluşan literatürün ne ölçüde büyüdüğü ortaya çıkar.[3]
Anılan eserlerin başka bir özelliği ise, zikredilen ilimler, müellifler ve eserlerle ilgili olarak kanaat beyan edilmesidir. Buradan hareketle, çeşitli ilimlere ait eserlerin daha rahat kullanılabilmesi, tespit edilmesi ve geleceğe bırakılması gibi her bibliyografya eserinin taşıyabileceği gayelerin yanında, aynı zamanda bir ilim siyaseti takip edildiğini ve bu siyasete göre hazırlandıklarını rahatlıkla ifade edebiliriz.[4] Bu ilim siyasetini, İslam ilim ve düşüncesiyle ilgili bütün eserleri kuşatıcı çalışmaların ortaya konulması, ilmi çalışmalar için mikyaslar oluşturulması, bu mikyaslara göre ilim ve düşünce ürünlerinin değerlendirilmesi ve geleceğe dönük olarak tekliflerde bulunulması şeklinde ifade etmek mümkündür. Bu yüzden başta Keşfü'z-Zünun olmak üzere İslam tarihinde yazılan bu tür eserlerde takip edilen ilim siyasetinin, bir nefs muhasebesini de içerdiği söylenebilir. Her iki müellifin, ilimler hakkında bilgi verirken bazı ilimlere daha az bazılarına çok yer vermeleri, bazıları hakkında kanaatler serdetmeleri, eksikliklere işaret etmeleri, yer yer neler yapılması gerektiğini ifade etmeleri böyle bir nefs muhasebesini hedef aldıklarının delilleri kabul edilebilir.
Özellikle Keşfü'z-Zünun göz önüne alındığında çok daha dikkat çekici bir şekilde ortaya çıkan bu ilim siyaseti ve bunun sonucunda ortaya çıkan nefs muhasebesi, ilimlerin tasnif edilerek çeşitli açılardan değerlendirilmesini zaruri hale getirmiş, bu değerlendirmeye dayanarak ilimlerin hangi hiyerarşiye göre öğrenilmesi ve öğretilmesi gerektiği hakkında da görüşler serdedilmiştir. Yine, belki de böyle bir nefs muhasebesinden dolayı Katip Çelebi tarafından, İslam ilim ve düşüncesiyle ilgilenenlerin yakından bildiği üzere, bazı ilimlerin ihmal edildiğine dair hala tartışılan görüşler ileri sürülmüştür.
Keşfü'z-Zünun gibi büyük bir eserin niçin daha önceki yüzyıllarda değil de XVII. yüzyıl Osmanlı toplumunda ortaya çıktığı sorusunun cevabı ve Osmanlı düşüncesinde daha sonraki yüzyıllarda hakim bir görüş haline ge­lerek etkisini bugüne kadar devam ettiren inhitat edebiyatının bu yüzyılda yavaş yavaş yerleşmeye başlaması da söz konusu nefs muhasebesiyle ilgili olmalıdır.
Böyle bir mirasa sahip olan çağdaş İslam dünyasının muhtelif bölgelerinde hem yeni çalışmalar hem de İslam tarihinde yazılan eserlerle ilgili bibliyografyalar hazırlanmıştır, hazırlanmaktadır. Farklı gayeler taşıyan bu bibliyografyaların çoğu, İslam ilim ve düşüncesi hakkındaki eserleri bütünlüğü ile kuşatmaktan uzak olup bir kısmı sadece belirli bir coğrafyayı, diğer bir kısmı ise bölgeyi veya dili esas almaktadır. Böyle bir parçacı yöntemi mazur göstermek için, yirminci yüzyılda ortaya çıkan ülke sınırlarının bütünü kuşatmayı zorlaştırdığı, ihtisaslaşmak gerektiği, bu yüzden de sa­dece geniş imkanlara sahip kurumların kuşatıcı çalışmalar yapabileceği şek­linde görüşler ileri sürülebilir. Ancak fertler için haklı olabilecek bu mazeretler, bütün bir düşünce hayatı için aynı derecede geçerli olmayabilir. Hele bu parçacı bakış açısı ve yöntem, disiplinsiz bir şekilde uygulandığı takdirde, bunun pek çok sorunu beraberinde getireceği aşikardır.
Söz konusu çalışma tarzının her ülke ve bölgenin içe kapanmasına yol açtığını, kopukluğu derinleştirerek siyasi, sosyal ve kültürel alanda çok cid­di sonuçlar doğurduğunu, en önemlisi ise, ilmi sahadaki bu parçacı yöntemin bir zihin parçalanmasına sebep olduğunu belirtmek yerinde olacaktır. Bu zihin parçalanması pratik güçlüklerden kaynaklanan çalışma tarzını bir ideal olarak takdim etmeyi de beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla, bütünü kuşatmadan ya da kuşatma gayreti göstermeden, hatta böyle bir ihtiyaçtan bile bahsetmeden, "İslam Düşüncesi Tarihi, İslam Siyaset Düşüncesi, Yirminci Yüzyılda İslam Düşüncesi" gibi isimlerle eserler yazıp bunlarda sadece belirli bir coğrafyayı, ülkeyi, mezhebi, dili vs. dikkate ala­rak konuları işlemek ve bunun üzerinde ısrarla durup -zımnen de olsa- ideal bir durum olarak sunmak, zihin parçalanmasının kökleşmesine ve derinleşmesine katkıda bulunmaktadır.[5]
Mezkur zihin parçalanması o kadar yerleşmiştir ki, tıpkı "Batı merkezli" bir ilim ve düşünce geleneğini benimseyen müelliflerin sadece Avrupa felsefe ve düşüncesini işlediği eserlerine "Felsefe Tarihi", "Düşünce Tarihi", "Siyasi Düşünceler Tarihi" gibi isimler verip bu anlayışı yaygınlaştırmaları ve derinleştirmeleri gibi, genel bütünlüğü gözetmeden "Türk Düşüncesi", "Türk Tarihi" vb. başlıklarla eserler yazılabilmekte, böylece de kavramların anlamı daraltılmaktadır. Öte yandan, bugün Türkiye'de tasavvuf ve İslam felsefesi, kelam ve felsefe, kelam ve tasavvuf, İslam felsefesi ve Batı felsefesi disiplinleri arasında bir ilişki olabileceği -çoğu zaman- akla bile gelmemektedir. XX. yüzyılda Türkiye'de yürütülen felsefe faaliyetlerine veya düşünce hareketlerine topluca bakıldığında doğrusu Batı felsefesi ve İslam felsefesi, ya da sözgelimi kelam ve tasavvuf hakkındaki araştırmaların bu kadar biribirinden kopuk olmasını neyin haklı kıldığı sorusu cevap- lanmayı bekleyen önemli bir problem olarak ortada durmaktadır. Aynı şekilde bir sistem filozofunun herhangi bir alandaki görüşleri hakkında uzmanlaşan bir ilim adamı, ilgili olduğu dal ile öteki problemler arasında ir­tibat kurma lüzumunu bile genellikle duymamakta, bunun bir neticesi olarak da felsefenin varlık, bilgi, ahlak, siyaset, metafizik, mantık ve este­tik gibi dallarını birbirinden kopuk bir şekilde incelemektedir.
Türkiye'deki düşünce hayatında görülen bu dağınıklık ve zihin parçalanması öteki İslam ülkeleri için de söz konusudur. Bu açıdan bakıldığında Türkiye'deki düşünce hayatı hakkında İslam kültürüne dair eserlerin önemli bir kısmının yazıldığı Arapça ve Farsça'da, takip edebildiğim kadarıyla, büyük bir eksiklik söz konusu olduğu gibi bu boşluğu doldurmaya yönelik ciddi bir gayret de görülmemektedir. Buna karşılık bu iki dilin konuşulduğu ülkelerdeki düşünce hayatı hakkında Türkçe'de bazı çalışmalar bulunmakta ise de bunların hemen hemen tamamı tercümedir. Daha açık bir ifadeyle, çağdaş İslam dünyasındaki düşünce hareketleri hakkında, bü­tünü kuşatmaktan uzak olan bazı tezleri ve araştırmaları istisna edersek, yerli bir müellif tarafından yazılan tek tek İslam ülkelerini veya tamamını içine alan müracaat edilmeğe değer bir tek eser bile bulunmamaktadır. Bunun anlamı bu ülkelerin düşünce hayatı hakkındaki bilgilerimizin çerçevesinin başkaları tarafından çizildiği ve yukarıda bahsedilen zihin parçalan­masının katmerleştiğidir. Bu durumda iken nasıl oluyor da Arap dünyası, Pakistan, Hindistan, Türk Dünyası ve İran gibi ülke ve bölgelerin fikir ha­yatı, düşünce tarihi ve Türkiye ile ilişkileri üzerinde fikir yürütülebildiği doğrusu şaşılacak bir husustur.
Bütün bunlardan sonra, yeni bir yüzyıla girerken sona ermekte olan XX. yüzyıldaki düşünce hayatımız nasıl geçti, İslam düşüncesinin muhtelif alanlarında neler yapıldı, hangi durumdayız, ne gibi eksiklerimiz var; İslam ülkelerini düşünce ve bilgi üretimi bakımından birbiriyle mukayese ettiğimizde nasıl bir sonuca ulaşırız; müsteşriklerin İslam düşüncesiyle ilgili incelemelerini Türkiye ve öteki İslam ülkelerindekilerle karşılaştırdığımızda netice ne olur; müsteşriklerin İslam düşüncesiyle ilgili çalışmaları İslam dünyasında yapılan araştırmalara ne ölçüde tesir etmişdir; XXI. yüzyılda neler yapmalıyız; İslam ülkeleriyle ilgili bilgilerimiz hangi kaynaklardan geliyor; bilgi üretiminde yeterli miyiz; düşünce geleneğimiz var mı, eğer varsa özellikleri nelerdir; Türkiye'de yapılan İslam düşüncesi ve Batı felsefesiyle ilgili çalışmaların dünya literatürüne katkısı nedir; ülkemiz insanı doğudan ve batıdan yapılan çevirilere niçin bu kadar rağbet etmektedir; Türkçe'den başka dillere çevrilen düşünce ürünleri var mı; Batı dünyasını ve İslam ülkelerini yeteri kadar tanıyor muyuz, daha mütevazi şekilde so­rulacak olursa böyle bir niyetimiz ve gayretimiz var mı gibi bazı sualleri gündeme getirmek anlamlı olmalıdır.
1987 yılından beri yürüttüğümüz ve aşağıda bir kısmını sunduğumuz proje, anılan soruların hiç olmazsa bir kısmına cevap bulmayı, mezkur sorunların çözümüne yardımcı olmayı, XX. yüzyıldaki düşünce hayatımızın muhasebesini yapabilmeyi ve söz konusu zihin parçalanmasının giderilmesine katkıda bulunmayı gaye edinmektedir. Türkçe başta olmak üzere Arapça, Farsça, Urduca İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi dünyanın büyük dillerinde İslam düşüncesiyle ilgili başlangıcından iki bin yılına kadar yapılan lisans, yüksek lisans, doktora ve -varsa- doçentlik tezleri ile İslam dünyasında yazılan Batı felsefesiyle ilgili tezlerin künyelerini ihtiva edecek olan bibliyografya projenin ilk aşamasıdır. İkinci aşamada ise özellikle ahlak, siyaset, düşünce tarihi yazıcılığı ve XII. yüzyıl sonrası İslam düşüncesi tarihi ile ilgili çalışmalar dikkate alınarak bir değerlendirme yapılacak, ayrıca Türkiye, İran ve Mısır'da bu sahalarda yapılan çalışmalar karşılaştırılacak, bunun sonucunda da XXI. yüzyıla yönelik perspektifler çizilmeye çalışılacaktır.
Kısaca anlatılan muhteva ve gayedeki projeye konu olarak üniversitelerde yapılan "tezlerin" seçilmesinin önemli sebepleri bulunmaktadır. Bilindiği üzere, XX. yüzyılda medreselerin dışında kurulan ve modernleşme döneminde çoğu zaman medreselere bir alternatif, hatta Türkiye'de olduğu gibi medreseler yerine ikame edilen üniversitelerin akademik faaliyetlerinin başında tezler gelmektedir. Öte yandan hangi düzeyde ve akademik kariyerde yapılırsa yapılsın bu dönemde yetişen ilim adamlarının akademik hayatları boyunca en çok önem verdikleri çalışmaları çoğu zaman tezleri olmaktadır. Buna ilaveten akademik tezler ilim adamlarının daha sonraki hayatlarında ilgilendikleri konular hakkında oldukça kıymetli ipuçları verirler. Bu yüzden de akademisyenlerin tez, kitap, makale vb. çalışmalarını topluca gösteren ve değerlendiren bibliyografyalar hazırlanıncaya kadar, anılan gayeleri gerçekleştirmek için tez bibliyografyaları vazgeçilmez bir ehemmiyeti haizdir.
Tezlerin önemini biraz daha tebarüz ettirmek için, bu bibliyografyada yer alan lisans tezlerini göz önüne alalım. Türkiye'de İslam düşüncesiyle ilgili lisans tezi hazırlayan yazarların çoğunluğunun akademik hayata devam etmedikleri anlaşılmaktadır. Bundan dolayı lisans tezlerini, tez yazarlarının hayatları boyunca bu çapta ve bu disiplin içerisinde yazdıkları yegane metinler olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Aynı şekilde bu tezlerin hazırlanışı sırasında okunan eserler, seçilen konular ve tez başlıkları, tez yazarlarının fikir dünyalarını tespit ederken bulunmaz kaynak durumundadırlar. Bu yüzden lisans tezleri, eğitim tarihi, düşünce tarihi ve bilim tarihi gibi alanlar için çok önemli malzemeler içerirler. Yüksek lisans, doktora ve doçentlik tezleri ise lisans tezlerinin önemiyle ilgili ifade edilenler yanında akademisyenlerimizin ilmi ilgileri, akademik hayatlarını hangi çizgide devam ettirdikleri, seviyeleri ve nasıl bir yönteme sahip oldukları hususlarında başka eserlerde bulunamayacak bilgiler sunarlar.
Bahsedilen önemlerine rağmen, İslam düşüncesiyle ilgili Türkiye içinde ve dışında yapılan tezlerle ilgili toplu bir bibliyografya tespit edilememiştir. Bundan dolayı konuyla ilgili ilk teşebbüs olan bu bibliyografyada sunulan tezler, yukarıda anlatılan projenin önemli bir parçasını teşkil etmekte olup şimdiye kadar tespit edilen künyelerden meydana gelmektedir. Bu satırların yazarına göre, Batı felsefesi ve İslam düşüncesiyle ilgili tezler bir bütün olarak ele alınmalı ve ikisi de aynı şekilde düşünce tarihimizin durumunu yansıtan unsurlar olarak değerlendirilmelidir. Daha açık bir ifadeyle Türkiye'deki İslam düşüncesi tezleri ile Batı felsefesi tezleri yöntem, muhteva, ele alınan konular ve çalışmaları yapanlar dikkate alındığında, aynı ülkede yapılan iki düşünce geleneğiyle ilgili çalışmalar olarak kabul edilmeli, bunlar arasında mutlaka irtibat sağlanmalı ve Cumhuriyet dönemi düşünce tarihimiz her ikisi de değerlendirilerek yazılmalıdır. Dolayısıyla bu makaleye İslam düşüncesi tezlerinin alınıp, Batı düşüncesiyle ilgili tezlerin ayrılarak başka bir çalışmada yayımlanacak olması tamamen teknik güçlüklerden kaynaklanmaktadır.[6]
Bibliyografyada yer alan tezler tespit edilirken, "İslam düşüncesi" kav­ramı İslam felsefesi, kelam ve tasavvufu içine alacak şekilde anlaşılmakla birlikte, bu alanların konu ve problemleriyle ilgili olup tarih, fıkıh, tefsir, hadis, Türk edebiyatı, Fars edebiyatı, Arap edebiyatı, Urdu dili ve edebiyatı, din eğitimi, dinler tarihi, ilim tarihi, İslam mezhepleri tarihi, tıp tarihi, Batı felsefesi, Türk hukuk tarihi, siyaset bilimi, inkılap tarihi, sosyoloji vb. disiplinlere ilgi duyanlar tarafından yazılan tezlere de yer verilmiştir.
Öte yandan bibliyografyada yer alan tezlerin büyük bir kısmı ilahiyat fa­kültelerinde yapılan tezlerden meydana gelmektedir. 1981'de Yükseköğ­retim Kurulu'nun teşkiliyle daha önceki tarihlerde İstanbul, Erzurum, İzmir, Konya, Bursa ve Kayseri gibi şehirlerde faaliyet gösteren Yüksek İslam Enstitüleri 1982 yılından sonra ilahiyat fakültelerine dönüştürülerek bu fakültelere akademik kariyer verme imkanı tanınmıştır. Bu düzenleme sırasında daha önce Yüksek İslam Enstitüsü hocalarının hazırladıkları öğ­retim üyeliği tezlerinden gerekli süreçten geçenlerin büyük bir kısmı doktora tezi olarak kabul edilmiştir. Bu şekilde doktora tezi kabul edilen tezler, ilk yapıldıkları yıl değil doktora tezi sayıldıkları tarihler esas alınarak verilmiştir. Öğretim üyeliği tezlerinden konumuzu ilgilendiren bazıları ise doktora kabul edilme prosedürüne dahil edilmediği için öğretim üyeliği tezi olarak kalmışlardır. Bu tür tezler de öğretim üyeliği tezi olarak sayıldıkları yıllar esas alınarak bu bibliyografyaya alınmış ve ‘öğretim üyeliği tezi’ oldukları belirtilmiştir.
Yükseköğretim Kurulu teşekkül ettikten sonra üniversitelerde lisans tezleri çoğunlukla, doçentlik tezleri ise tamamen kaldırılarak bunun yerine, akademik tezler yüksek lisans ve doktora şeklinde düzenlenmiştir. Ayrıca daha önce ilgili fakülteler tarafından yaptırılırken, anılan tarihten sonra tezlerin üniversitelere bağlı sosyal bilimler enstitüsü ve fen bilimleri enstitüsü gibi enstitüler tarafından yaptırılması kararlaştırılmıştır. Bu sebeplerle, çalışmamızda yer alan doçentlik ve -A.Ü. İlahiyat Fakültesi'nde yaptırılmaya devam edenler hariç- lisans tezlerinin çoğu 1983 yılına kadar gelmiş, bu tarihten sonra ise sadece yüksek lisans ve doktora tezleri yer almıştır. Aynı şekilde 1983'den önce yapılan tezler için ilgili fakültelerin isimleri, bu tarihten sonraki tezler için ise üniversitelere bağlı enstitülerin adları verilmiştir.
Tezlerin tespiti için bir kısmı bu bibliyografyanın kaynakçasında yer alan genel ve özel bibliyografyalar taranmakla birlikte, pek çok tez künyesi ya kütüphane katalogları taranarak ya da bizzat tezler incelenerek tespit edil­miştir. Öte yandan lisans tezlerinin A.Ü. İlahiyat Fakültesi Kütüphane- si'nde bulunan nüshaları ile İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Genel Kitaplığı'nda, Felsefe Bölümü Kürsü Kitaplığı'nda ve aynı üniversitenin Merkez Kütüphanesi'ndeki nüshalarının kütüphane numaraları verilmiştir. Özellikle 1982'den sonra yapılan yüksek lisans ve doktora tezlerinin büyük bir kısmını tezlerin yapıldığı üniversitelerin kütüphanelerinde bulmak oldukça zorlaşmıştır. Bununla birlikte ilerde imkan bulunduğu ve Türkiye'deki kütüphanelerde bu tezlerin tespiti kolaylaştığı takdirde bütün tezlerin kütüphane numara veya numaraları da verilmeye çalışılacaktır.
Tez künyeleri verilirken, Arapça, Farsça ve Osmanlı Türkçesi'ne ait kelimelerin yazılışları, kısaltmalar ve hicri-miladi tarihlerin yazılışları gibi hususlara orijinali muhafaza etmek gayesiyle mümkün olduğu ölçüde müda- hele edilmemiştir. Bunun tek istisnası, orijinalleri korunduğu takdirde yöntem açısından pek uygun olmayacağı düşünüldüğünden, künyelerde geçen bütün kelimelerin büyük harfle yazılmasıdır.
Bibliyografyada bazı ilim adamlarının yüksek lisans tezlerinin verilip doktora tezlerinin verilmediği, ya da sadece doçentlik tezlerinin bulundu­ğu ve öteki tezlerinin yer almadığı görülecektir. Tespit edememe gibi eksikler bir kenara bırakılırsa, bibliyografyada zikredilmeyen bu tür tezler İslam düşüncesiyle ilgili ise, bunlardan Türkiye dışında yapılanlar yazıldıkları dillerle ilgili bibliyografyalarda Batı felsefesiyle ilgili olanlar ise başka bir çalışmada yer alacaktır. Muhtevayla ilgili olarak belirtmemiz gereken son husus, az da olsa bazı lisans tezlerinin yukarıda çizilen İslam düşüncesi kavramının doğrudan sınırları içine girmemesine rağmen, tez yazarları daha sonra İslam düşüncesi alanında ihtisas yaptıkları için bibliyografyaya dahil edilmesidir. Bu tür tezlere burada yer verilmesi, bir yandan İslam düşüncesi araştırmacılarının biyografilerini tanımaya yardımcı olacak, öte yandan ise bu konudaki bütünlüğün korunmasını sağlayacaktır.
Çalışmamızda toplam 1594 tez yer almakta olup bunlardan 837 adedini Türkçe yüksek lisans, doktora, öğretim üyeliği ve doçentlik tezi; 20 adedini İngilizce yüksek lisans ve doktora tezi; geriye kalan 737'sini ise lisans tezleri teşkil etmektedir. Tek başına bu rakamlar bile konuyla ilgili tezlere hakim olmanın gittikçe güçleştiğinin ve buna benzer bibliyografyaların çeşitli alanlarda yapılmasının gerekli olduğunun delili sayılmalıdır. Bu bakımdan bu tür bibliyografyalar olmadan, İslam düşüncesiyle ilgili bir çalışma yapmanın çok zor olduğunu, sık sık tekrarlara düşmenin ve belirli bir konuda tez yapılıp yapılmadığını tespit etmek için çok uzun mesailer harcamanın kaçınılmaz olacağını belirtmek yerinde olacaktır.
Tezler şu sıralamaya göre verilmiştir: Yazar soyadı, yazar adı, tez adı, danışman, üniversite, fakülte veya sosyal bilimler enstitüsü, üniversitenin bu­lunduğu şehir, tezin yapıldığı tarih, cilt sayısı birden fazla ise kaç cilt olduğu, tezin kaç sayfa olduğu, tezin türü, kütüphane numarası veya numaraları. Bu sıralamaya uygun bilgi bulunamadığı zaman hangi bilgiler tespit edildi ise onlar zikredilmiş bu tür eksiklerin giderilmesi ise daha sonraya bırakılmıştır. Öte yandan, ilk halleri hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamayan tezler basıldı ise baskı sırasındaki tez başlığı ve sayfa numarası verilmiş, fakat tezin yapıldığı üniversite ve fakülte veya sosyal bilimler enstitüsünün adı ile tez türü ilave edilmiştir.
Proje tamamlanıp kitap halinde yayımlandığında tezlerin analitik indeksi yapılarak en kolay şekilde istifade edilmeleri sağlanacaktır. Bibliyografyanın şu andaki halinin bir an önce Türk okuyucusunun istifadesine sunulması zaruri bir hal aldığından, analitik indeks gibi müracaat etmeyi kolaylaştıracak teknik hususiyetler daha sonraya bırakılmıştır.
Bahsedilen nefs muhasebesine Tanrı'nın fırsat vermesi niyazıyla, çalışmamızın İslam düşüncesi araştırmalarına küçük de olsa bir katkıda bulunması en büyük dileğimizdir.

NOT: Yukarıdaki yazı daha önce yayımlanan bir makalemin giriş kısmıdır (Bkz. Anay, Harun, ‘İslam Düşüncesi Alanında Türkiye'de Yapılan Tezler’, Divan, Sayı: 4, sf 73-170, İstanbul-1998).

Harun Anay/30.11.2013
harunanay.blogspot.com
facebook.com/hasimharun.anay
facebook.com/HarunAnay
twitter.com/HarunAnay
linkedin.com/HarunAnay
academia.edu/HarunAnay
----



[1]       İbnu'n-Nedim, el-Fihrist, thk. İbrahim Ramazan, Beyrut-1994.
[2]   Katib Çelebi, Kesfu'z-Zünun an Esami'l-Kütübi ve'l-Fünun, thk. Serafeddin Yaltka- ya, I-II, Istanbul-1943.
[3] İslam tarihinde kaleme alınan bibliyografik eserler şüphesiz bu iki eserden ibaret değildir. Kesfü'z-Zünun'dan sonra da devam eden bu tür eser yazma geleneği Ri- yazizade'nin Esma'ü'l-Kütübi'l-Mütemmim li Keşfi'z-Zünun (thk.Muhammed Altuncu, Kahire 1975), Bağdatlı İsmail Paşa'nın İdahu'l-Meknûn fi'z-Zeyli ala Keşfi'z-Zünun (thk. Kilisli Rıfat Bilge, I-II, İstanbul 1972) ve Aga Bozorg Tah- rani'nin ez-Zeria ila Tesanifi'ş-Şia (I-XXVI, Beyrut-1983) adlı eserleri vasıtasıyla yirminci yüzyıla kadar sürmüştür. Bu büyük literatür içinde sadece el-Fihrist ile Keşfü'z-Zünun'un söz konusu edilmesi her ikisinin de bir dönüm noktası teşkil et­meleri ve bu bakımdan da örneklik hüviyetine sahip olmalarıdır. Öte yandan İb- nü'l-Ekfani'nin Kitabü'l-İnfldi'l-Kasıd ila Esna'l-Makasıd'ı (thk. Januarius Justus Witkam, Leiden 1989) ve XVII. yüzyılda kaleme alınan Taşköprüzade'nin Mifta- hu's-Saade ve Misbahu's-Siyade fi Mevduati'l-Ulum'u (thk. Kamil Kamil Bekri, Ab- dülvehhab Ebunnur, I-II, Kahire-1968) gibi ilim tasnifini esas alan eserlerin de yu­karıda anlatılan çerçevede büyük önemi haiz olduğunu ifade etmek gerekir. Her iki türe giren eserler için bkz. Ahmet Subhi Furat, "Arap Edebiyatında İlk Ansik­lopedik Eserler", İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, VII, S.1-2, s.299-308, İstan- bul-1978; a.yz., "İslâm Edebiyatında Ansiklopedik Eserler (h.IV.-IX/m.X.-XV. asırlar)", İstanbul Üniversitesi İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, VII, S.3-4, s.211- 232, İstanbul-1979; Ayhan Aykut, "Ansiklopedi" md., TDV. İslam Ansiklopedisi, İstanbul-1991, III, s. 217-227; Harun Anay, "Felsefe-Literatür" md., TDV. İslam Ansiklopedisi, İstanbul-1995, XII, s. 319-330.
[4] Başka ülkelerde hazırlanan bibliyografyaların da ilmi çalışmalara rahat ulaşmayı sağlama gibi her bibliyografyanın taşıyabileceği gayelerin dışında bir siyasi anlam ve ilim siyaseti ihtiva ettiği gözden ırak tutulmamalıdır. Bu açıdan Index Islamicus adlı eserin genel olarak İslam ülkeleri, İslami ilimler ve İslam düşüncesi çalışanlar tarafından en çok müracaaet edilen eserlerden biri olması ve benzer çalışmaları tek tek İslam ülkelerinin kendilerinin bile henüz hazırlayamaması çok manidardır. An­cak konumuzla ilgili olarak uzun uzun yorumlanması gereken kısmı ise bu eserin oryantalizmin en güçlü olduğu ülkelerin başında gelen İngiltere'de hazırlanmış ol­masıdır. Aynı şekilde Amerika Birleşik Devletleri'nde yayımlanan Social Sciences In- dex, Social Sciences and Humanities Index, Humanities Index, International Index to Periodicals ve Academic Index gibi indekslerin de, her bibliyografya için söyle­nebilecek gayelerin dışında, dünyadaki bilimsel çalışmaların standardını belirleme, bilimsel bilgiyi merkezileştirme gibi bir ilim siyasetine hizmet ettiği söylenebilir. Ayrıca bu indekslerin ABD'de yayımlanması da tesadüf olmamalıdır.
[5] Zihin parçalanması kavramı ile bunun düşünce hayatımızdaki tezahürleri başka bir çalışmamıza konu teşkil edecektir.
[6] Türkiye'de hazırlanan Batı felsefesiyle ilgili tezler ile islam düşüncesiyle ilgili ingilizce ve Arapca tezler Divan Dergisinin bundan sonraki sayılarında üç ayrı makale halinde yayımlanacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.