Sahafta bir kitabı gözünüze kestirdiğinizde o kitapla çok ilgilenmeyin, diyor İsmail Erünsal. 'Kitabı elinizde tuttuğunuz her dakikada kitabın fiyatı artar, çünkü sahaf sizin o kitabı almak istediğinizi anlar. O yüzden şöyle bir bakıp atacaksınız ve 'Buna ne vereyim?' diye önemsizce soracaksınız. Ben bir çay parasına çok kitaplar almışımdır böyle.'
İsmail Bey Sahaflar Çarşısı ile 10 yaşında tanışır. Babasıyla Pazar günleri ikindi namazından sonra Beyazıt Camii'ne devrin önemli âlimlerinden Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı'nın vaazına giderken buradan geçerler ve her seferinde birkaç tane kitap almayı da ihmal etmez.
ARSA SATIP KİTAP ALDI
Sahaflar ile asıl kaynaşmasıysa İstanbul Üniversitesi'nde kendi tabiriyle 'haftanın 5 günü, sabah 9 akşam 5' öğrencilik yaptığı sırada olur. Necati Alpas, İbrahim Manav, Hacı Muzaffer Ozak, Nizamettin Aktunç gibi sahaflık mesleğinin önde gelenleriyle yakın ilişkiler kurar.
Bazen kıymetini yeterince takdir edemeyen bir sahaftan 'bir çay parasına' satın alır dünyada yegâne nüshası olan bir divanı, bazen de bir arsa satarak tasavvufî içerikli eşsiz bir risaleyi 'kütüb-i nefise'si arasına dâhil eder.
SAHAFLARDA TANIDIK SİMALAR
İsmail Bey ve arkadaşları gençlik yıllarında İstanbul'da sohbet edebilecekleri bir mekân arayışına girerler ve sonunda Beyazıt'taki Beyaz Saray Kitapçılar Çarşısı'nda bir kitapçı dükkânı açarlar. Önceleri amaçları sadece çay, pide ve tulum peyniri eşliğinde keyifli sohbetler etmektir. Daha sonra bu mekânı -geçtiğimiz sene vefat eden- Sahaf İsmail Özdoğan'a devrederler. İlerleyen zamanlarda yaptığı yayınlarla ve sahafiye kitaplarıyla dikkat çekmeye başlayan bu mekân efsanevî Enderun Kitabevi'dir. Enderun, yayınları ve kitapları dışında oluşan entelektüel muhiti ile yakın dönem kültür hayatımıza damgasını vuracaktır. Erol Güngör'den Osman Turan'a, Heath Lowry'den Mehmet Şevket Eygi'ye kadar pek çok seçkin isim buranın daimi misafirlerindendir. Ayrıca bu dönemde Enderun'da bugün Türk siyasetine yön veren pek çok seçkin sima ile de karşılaşmak mümkündü.
KÜTÜPHANEYE İMRENDİM
Yurt dışındaki çalışmaları sırasında dünyanın önemli kütüphanelerini görerek iç geçirir. İstediğin her kitabı bulabildiğin, huzurlu, ferah, yeşillikler içindeki bu mekânları gördükçe bizim memleketimizde neden böyle kütüphanelerin olmadığını düşünerek hayıflanır ve o an şöyle dua eder: 'Ya Rabbi, bize öyle büyük bir hizmet nasip et ki, boyumuzu aşsın!'
Allah'ın sevgili kuluymuş, duası kabul olmuş ve İngiltere'den döndükten sonra Türkiye Diyanet Vakfı'nın girişimiyle yayınlanacak olan TDV İslam Ansiklopedisi'nin ve dünyanın önemli kütüphanelerinden biri haline gelen İslam Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi'nin kuruluşunda görev almış.
ŞİMDİ DE KİTABIN TARİHİNİ YAZIYOR
Kütüphaneye gelen her kitap önce onun elinden geçiyor, sonra raftaki yerini alıyor. Kendi tabiriyle 'pîr aşkına' çalışan İsmail Bey'i kütüphanedeki odasında masasının üzerinde kontrolünden geçen kitapların adeta sıra dağlar teşkil ettiği masasında çalışırken bulabilirsiniz.
Türk Kütüphaneleri Tarihi, Osmanlı Vakıf Kütüphaneleri ve Osmanlılarda Sahaflık ve Sahaflar tarihini yazdı, şimdi de kitabın tarihini -kendi tabiriyle-'kitabın kitabını' yazmaya hazırlanıyor.
Babasının elinden tuttuğu küçük bir çocukken, âhir ömrüne adım adım yaklaşan sahaf dükkânlarının arasından geçip giderken bir gün buranın tarihini yazacağını hiç düşünmüş müydü, bunu bilmiyorum doğrusu. Bu bahiste bildiğim Sezai Karakoç'tan iki mısra:
Sahaflar'da kitapların sonbaharında
Erelim geçmiş baharların menekşelerine
Fethi Gemuhluoğlu zorla burs verirdi
İsmail Bey farklı bir neslin insanı. Bugünün insanının anlamakta zorlanacağı şu sözünden iyice anlaşılıyor bu hal: 'Sizi biri çağırınca gideceksiniz. Niçin, nereye, neden diye sormayacaksınız!' Yakın dönemin önemli fikir, gönül ve hizmet adamlarından rahmetli Fethi Gemuhluoğlu bir gün İsmail Bey'i çağırmış. 'Otur, al şu kâğıdı ve yazmaya başla' demiş. Fethi Bey, Erzurum Atatürk Üniversitesi'ndeki boş bulunan asistanlık kadrosuna Erünsal'ı göndermek için dilekçe yazdırıyordu. İsmail Bey, 'Erzurum neresi İstanbul neresi' demeye fırsat kalmadı, 'Yaaz!!!' dedi diyor. O gün İsmail Bey bu dilekçeli 'iadeli taahhütlü' göndermesine rağmen mektup tanınan süre içinde Erzurum'a ulaşmamış. O mektup zamanında ulaşsaydı belki de İsmail Bey'in çok farklı bir hayatı olacaktı. Her şeye rağmen hocalara itiraz edilmezdi; çünkü onların muhakkak 'bir bildikleri' vardı. O neslin kilit adamlarından Gemuhluoğlu'nun burs teklifini ihtiyacı olmadığı için geri çeviren İsmail Bey'i zorla Küllük'teki emekli büyükelçi Cemal Bey'e göndermiş ve ondan Fransızca öğrenmesini sağlamış. 'Fethi Bey bizim hem ağabeyimiz hem hamimizdi' diyor İsmail Bey ve ekliyor; 'Fethi Ağabey böyleydi; bulur, adama zorla burs verirdi!'
Bir şey çıkmaz dendi, 800 sayfa yazdı
İngiltere'de Osmanlı edebiyatı üzerine doktora yapmasına rağmen Türkiye'de 'kaderin sevkiyle' kütüphanecilik bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaya başlamış İsmail Bey. Sonrasında Osmanlı kütüphanelerini araştırmaya koyulmuş. Çevresindekilerin 'Bu konudan bir şey çıkmaz' dediği alanda orijinal malzemelerden hareketle 800 sayfayı aşan Osmanlı Vakıf Kütüphaneleri adlı eserini kaleme alıp sahasında bir ilke imza atmış.
Hacı Muzaffer ormandaki aslan gibiydi
İsmail Erünsal'ın büyük bir heyecan ve minnet hisleriyle andığı isimlerden biri Sahaflar Çarşısı'nda dükkânı bulunan Cerrahî şeyhi Muzaffer Ozak: 'Sahaflar Şeyhi Hacı Muzaffer Efendi çok korurdu kitap dostlarını. Dükkânına gittiğimizde bize kitapları çok ucuza verirdi, 'Al götür, ne zaman olsa verirsin' derdi, para istemezdi, yazmadı da bir yere. Çok babacan biriydi. Hem bize karşı, hem de diğer esnafa karşı. Onun durumunu ben şuna benzetiyorum: Nasıl ki ormanda aslan bir geyik bulur, onu parçalara ayırır, sonra her parçasını birine verir, Muzaffer Efendi de böyleydi. Sahaflar Çarşısı'na bir kamyon kitap gelirdi, iki üç gün satılır, sonra kalanları dağıtırdı esnafa. Biz Enderun'u kurduktan sonra bir keresinde Ebussuud'un neslinden birinin kitapları koca bir kamyonla geldi çarşıya. Bir kısmı satıldı, kalanları da 'Siz alın' dedi. O bir kamyon kitabı biz 2 sene sattık Enderun'da. Ne güzel, ne kıymetli kitaplar çıktı içlerinden.'
OĞUZ ATAY İLE AYNI ODADA ÇALIŞTIM
Gençlik yıllarında Meydan Larousse'ta çalışan İsmail Erünsal Oğuz Atay ile aynı odayı paylaşır. İTÜ'de doçent olan Atay ansiklopedi de redaksiyon yaparmış. Merhabalaşma dışında pek fazla diyalogları olmadığını söylüyor Erünsal, zaten Atay da pek kimseyle konuşmazmış.
Osmanlı'da yabancılara Kur'ân satmak yasaktı
Timaş Yayınları tarafından yayınlanan Osmanlılarda Sahaflık ve Sahaflar adlı kitap büyük bir vefa eseri olarak 'Sahaf esnafının son temsilcilerinden İbrahim Manav Bey'e ve merhum İsmail Özdoğan ağabeyimin aziz hatırasına' satırlarıyla selamlıyor okurları. İşte orijinal kaynaklardan hareketle kaleme alınan kitaptan Osmanlı kitap kültürüne dair ilgi çekici notlar:
- Osmanlı sahaflığı Bursa'da Osmanlı medrese sisteminin gelişmesine bağlı olarak ortaya çıkmış olmalıdır.
- Bugün Kapalıçarşı diye adlandırdığımız komplekste mevcut sahaf esnafıyla ilgili en eski kayıtlar Aralık 1519 tarihine aittir.
- Yabancılara dinî kitapların ve özellikle de Kur'ân satışı yasağı imparatorluğun son yıllarına kadar devam etmiştir.
- Padişah ve sadrazamlardan sonra hanedana mensup kadınlar ve özellikle de valide sultanlar kütüphane kurucuları olarak da kitap piyasasının belli başlı müşterilerindendi.
- Sahaflar meslekte kıdemli, tecrübeli ve bilgi sahibi bir kişiyi sahaflar şeyhi olarak seçerlerdi.
- Eskilerin 'kitap fırını' olarak adlandırdıkları İstanbul'daki yangınlardan özel kitap koleksiyonları da nasibi almış, yanan mahallelerle birlikte binlerce kitap da yok olup gitmiştir.
----
Harun Anay/30.11.2013.
harunanay.blogspot.com
facebook.com/hasimharun.anay
facebook.com/HarunAnay
twitter.com/HarunAnay
linkedin.com/HarunAnay
academia.edu/HarunAnay
 ----