ÂFERİN
BELGELERİ
Bildiğim
kadarıyla bugün ilk ve orta öğretimde okuyan öğrencilerimiz arasından başarılı
olanlara teşekkür ve takdir belgeleri veriliyor. Aileler, çocuklarının bu
türden belgeler almalarından dolayı sevinirler, iftihar ederler. İşin önemini
bilen bazı aileler ve çocuklar da bu belgeleri hayatları boyunca güzel bir
hatıra olarak saklarlar, bilmeyenler ise yırtar atar..
Osmanlı
Devleti'nin son dönemi ve Cumhuriyet'in başlarındaki eğitim-öğretim
sistemimizde de böyle belgeler vardı, biliyor musunuz?
Var
idi; fakat işin uzmanı olanlar, koleksiyonerler ve sahaflar hariç bunları
hatırlayan ve bilen çok az kişi kaldı artık.
Osmanlının
son döneminde böyle uygulamalar olduğunu gösteren bazı belgeler az da olsa hala
sahaflarda bulunabiliyor. İsteyenler onların peşine düşebilirler. En azından
hatıra olarak birkaç tanesini satın alıp kitaplığında bulundurabilirler.
Böyle
belgelere elimi değince çok heyecanlanır, içim burkulur, karışık duygulara
kapılmaktan kendimi alamam. Düşününüz bir öğrenciye, bundan yüz yıl önce
verilen belgeyi elinizde tutuyorsunuz. Belgeyi büyük bir sevinçle alan öğrenci
kim bilir ne kadar sevinmiştir, değil mi? Ya da o belgeyi alabilmek için
küçücük kalpler ne çok çarpmıştır, değil mi? O belgeye kavuşamayanlar neler
hissetmiştir sizce? Belgeye bakarken veya incelerken gözümün önüne böyle
manzaralar gelir, duygulanırım. Tuttuğum belgede hüzün var, sevinç var, gözyaşı
var, her şey var. Aradan şu kadar zaman geçmiş belge benim elimde duruyor, ona
dokunuyorum.
Veee..
EN
ACISI DA BİR MÜDDET SONRA BEN DE KENDİSİNE BELGE VERİLEN ÇOCUKLAR GİBİ BU
DÜNYADAN GİDECEĞİM ve belki de benim evraklarımı da birileri yüz sene sonra
elinde tutucak.. Acı, çok acı..
Halen
okullarımızda, taltif etmek için öğrencilere dağıtılan teşekkür ve takdir belgelerinin
benzerlerine, Osmanlının son döneminde -her biri farklı başarıları ifade etmek
üzere-, ‘Âferin Varakası’, ‘Tahsîn Varakası’ ve ‘İmtiyâz Varakası’ gibi isimler
verilirdi. Bunlar çoğunlukla matbu bir form halinde olur, öğrenci adı ve niçin
verildiği gibi hususlar boşluklara okul müdürü tarafından doldurulur veya
doldurtturulur, alt kısmı okul müdürü ya da dersin öğretmeni tarafından
imzalanırdı/mühürlenirdi.
Okulun
durumuna göre bu türden belgelerin lüks kağıtlara basılmış olanlarını da
gördüm, sıradan bir kağıda basılı olanlarını da. Hatta özel olarak
süslenenlerine de rastladım.
Osmanlının
son dönemindeki, özellikle kurumsal alandaki ıslahat teşebbüslerinin ve
uygulamalarının İslam dünyasının öteki bölgelerine de tesiri olduğunu
biliyoruz. Bugün de pek çok Arap ülkesinde ve İran’da; darulfünun, meşrutiyet
ve maarif bakanlığı gibi Osmanlı eğitim sisteminin türettiği kavramlar
kullanılmaktadır.
Eğitim
sistemimizin icat ettiği bazı tekniklerin, yine aynı ülkeleri etkilemesi
kuvvetle muhtemeldir. Öğrencilerin başarılarını gösteren belgelerin ilk defa
uygulanmaya konuluşu, düzenlenişi ve belge çeşitler gibi hususlar üzerinde
yoğunlaşan ve anılan ülkelerin eğitim sistemini konu edinecek araştırmalar bu
konuda yeni ufuklar açabilir. Birileri bu konuları inceleseler de bilgilerimiz
artsa ne kadar iyi olur!..
Ülkemizde,
EĞİTİM ÖĞRETİM TARİHİMİZ AÇISINDAN SON DERECE ÖNEMLİ olan böyle belgelerin
toplandığı ve KORUNDUĞU HERHANGİ BİR KURUMUN OLMADIĞINI tahmin edersiniz.
Binlerce yıllık tarihi olan ülkemizin EĞİTİM ve ÖĞRETİM MÜZESİ yok.
Dedim
ya, ülkemizin kültür, eğitim-öğretim, üniversite, kütüphane, el yazması
kitaplar ve arşiv siyasetini belirleyenlerin bazıları BİRİNCİ SINIF VASIFSIZ
İNSANLAR. Vasıfsız oldukları için de böyyyüükk zat statüsünde sayılmalıdırlar.
BÖYYYYÜÜÜÜÜK
ZATLAR BÖYYYÜÜÜK İŞLERLE MEŞGUL OLUR, bahsettiğim hususlar küçük işler. ZATEN
YAPILAN TALANLARDAN, söylenen yalanlardan, ilahiyat fakültelerinde felsefe
derslerini kaldırma çabalarından da belli BÖYYÜÜK İŞLERLE MEŞGUL OLDUKLARI.
Böyyük
bir zatın meşgul olduğu iş, en azından kendisini cehenneme sokacak kadar önemli
ve böyyük olmalı, değil mi? Benim ilgilendiğim konular ise onları böyle kutsal
bir hedefe ulaştıramaz.
Sadece
bu gibi belgeleri toplayan bir kurumumuz eksik olsa, kendimizi teselli edecek
bir şeyler bulabiliriz. İşin en fenası bu konulara ilgi de yok. Ve bilmesi
gerekenler de bazen bilmiyor ve ilgi göstermiyor. Söz gelimi Diyanet Vakfı
İslam Ansiklopedisi’nde insanı utandıracak kadar kötü yazılmış maddelere yer
verilirken ve hatta ‘Aksırma’ gibi hepimizi güldürecek pek çok madde başlığı
varken, ‘Âferin’ maddesi yok, biliyor musunuz? Ben ne diyeyim bu insanlara?..
Böyle
durumlarda meramımı ifade edecek kelime ve cümle bulamıyorum. Çok aciz
hissediyorum kendimi. Çaresizim, bizim Gülnar (Mersin’in İlçesi)’da bu gibi
yerlerde kullanılan bir deyime/atasözüne müracaat etmeye mecburum:
‘EN
İYİSİ DELİ BEKİR, O DA ZENCİRDE BAĞLI YATIR!’
Harun
Anay/06 Eylül 2013.
NOT:
Bu makaleden sonra Osmanlı Türkçesiyle hazırlanmış ‘âferin belgeleri’ ile yine
‘âferin’ başlığını taşıyan ve İran’da basılmış form halindeki bir belgeyi
facebook sayfama yükleyeceğim.
----
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.