17 Eylül 2013 Salı

BEN DE HAKKIMI HELAL ETMİYORUM




BEN DE HAKKIMI HELAL ETMİYORUM

Eskiden taşımacılık ve yolculuklar büyük ölçüde kervanlarla yapılırmış. Kervan oluşturmak için ise, herhalde ülkesine göre değişecek şekilde, hayvanlar kullanılırmış. Söz gelimi, develerin olduğu yerde çoğunlukla develerden, katırların çok olduğu yerde çoğunlukla katırlardan istifade edilirmiş. Götürülecek eşyalar bu hayvanlara yüklenir, insanlar da at ve deve gibi hayvanların üzerine binerek yolculuk yaparlarmış. Tabi at veya kağnı arabası gibi imkanlar varsa onlardan da istifade edilirmiş. Bu hayvanlar ve yolcular genellikle birer ikişer sırayla yola koyulurlarmış. İşte buna kervan deniliyormuş. Yolculuğu başlayınca, kervancılıkta en önemli yöntem onlarca yüzlerce insan ve hayvandan oluşan kervanın en önünde bir EŞEĞİN gitmesiymiş. Anlatılan doğruysa, eşeğin bütün meziyeti yolu bilmesi imiş. YANİ YÜKÜ BAŞKALARI TAŞIYOR, SIRF YOLU İYİ BİLDİĞİ İÇİN EŞEK EN ÖNDE YÜKSÜZ VEYA AZ YÜK YÜKLÜ OLDUĞU HALDE RAHAT RAHAT GİDERMİŞ. 

İşte böyle bir kervanın en ÇİLEKEŞ, en ZAHMETKEŞ, en ÇOK HİZMET EDEN, efendisine EN çok BAĞLI ve en ÇOK YÜK TAŞIYAN devesi, yaşlanmış. Artık, ölüm döşeğinde. Boylu boyunca uzanmış ölümü bekliyor. Devenin senelerdir kendisine bu kadar büyük hizmetleri dokunduğunu yakından bilen deve sahibi ve aynı zamanda kervancı, çok üzülmeye başlamış. Ne yapsın? Çaresiz. Kadere razı olacak. Düşünürken aklına, deveden HELALLİK DİLEMEK GELMİŞ.

Kervancı, devenin yanına sokulmuş. Başını ve vücudunu okşamış. Ona biraz su vermiş. Deve ağlamaya başlamış, kervancı da üzüntüsünden ağlıyormuş. Kervancı, nihayet bir fırsatını bulup derdini devesine açmış:

-‘Benim sevgili, çilekeş ve zahmetkeş yoldaşım! Bu kadar yıl bana hizmet ettin, hiç sesini bile çıkarmadın. Seni asla unutamayacağım. Bu halin de beni kahrediyor. Elimden de hiçbir çare gelmiyor. Bana olan hizmetlerini düşündükçe duygulanıyorum. NO’LUR? LÜTFEN, YALVARIYORUM HAKKINI HELAL ET!’

Deve hiç ses vermemiş. Kervancı konuştukça, devenin gözlerinden yaşlar boşanmış. Deve daha da üzülmüş, inlemeye başlamış. Bu hale kervancı da dayanamamış o da hüngür hüngür ağlamaya ve hıçkırmaya başlamış. Fakat deve, kervancıya hiç cevap vermiyormuş. Kervancı daha da yalvarmış, çok ağlamış, devenin ayaklarını öpmüş, HELALLİK ALMAK İÇİN elinden geleni yapmış. Nihayet, deve, kervancının bu acınacak haline daha fazla dayanamayıp cevap vermiş:

‘Estağfirullah efendim. Siz benim sahibimsiniz. Yem ve suyumu verdiniz, bana eziyet etmediniz. Her hakkımı korudunuz. Buna karşılık ben de yük taşıyarak size hizmet ettim. Yük taşımak benim ödevim. Bunun  için yaratıldım’

Bu cevabı vermesine rağmen deve, hiç helallikten bahsetmeyince, kervan sahibi şüphelenip, yine helallik dilemiş. İşte bu ısrar karşısında deve söylemeye mecbur olmuş:

-‘Efendim, size her hakkımı helal ediyorum. Zaten benim sizin üzerinizde ne hakkım olabilir ki? Yük taşımaktan dolayı hak söz konusu olmaz, o benim vazifem. YALNIZ bir şey var ki, o hayatım boyunca beni kahretti. Hep zoruma gitti. Ondan dolayı hep için için ağladım. Size de o yüzden çok kırgınım. Ondan dolayı sizi ASLA AFFEDEMEYECEĞİM. Lütfen beni bağışlayınız! Sizi asla affedemeyeceğim, çünkü yaptığınızı unutamıyorum’ demiş.

Kervancı, bu cevap karşısında dehşete düşmüş. Aklına hiçbir şey gelmiyor. En önemli mesele yük taşıttırmak, çok çalıştırmak. Deve hazretleri bunları bağışlıyor, fakat bir şeyi affedemiyor. Ne olabilir ki? Kervancı dehşete kapılmış. Ve yeniden deveye affedemeyeceği konunun ne olduğunu ısrarla sormuş. Deve üzgün, gözleri yaşlı ve inleyerek şu cevabı vermiş:

‘Yıllarca yükü ben taşıdım, kervanın başına ve benim önüme ise TEK VASFI YOLU BİLMEK OLAN eşşeği KOYDUNUZ. O BENİM ÖNÜMDE RAHAT RAHAT YÜRÜDÜ, Ben ise yükten inledim. Eşşeği benim önüme geçirmeyecektiniz. Kervanın başına eşşeği geçirmeyecektiniz. BU HAKARETİ BANA YAPMAYACAKTINIZ, sizi bundan dolayı asla affedemiyorum, affetmeyceğim demiş.’

Bundan sonrasında ne olduğuna dair hiçbir bilgim yok.

FAKAT, fıkrayı her hatırladığımda AKLIMA SİYASİ ve İDARİ KONULAR GELİYOR.

Haa.. Az kaldı unutuyordum.

Ben felsefeciyim. Fıkrayı hatırlayınca, hakiki felsefecilerin ülkemizde ve İLAHİYAT FAKÜLTELERİNDE UĞRADIKLARI HAKARETLER de aklıma geliyor.

Bundan dolayı, kendi kendime, ‘Yük taşımak sorun değil, bizim ödevimiz, fakat..’ diyorum.

Harun Anay/17.9.2013
harunanay.blogspot.com
facebook.com/hasimharun.anay
twitter.com/HarunAnay
-----

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.