7 Eylül 2013 Cumartesi

TALİBAN ZİHNİYETİ ve İLAHİYATLARDA FELSEFE




TALİBAN ZİHNİYETİ ve İLAHİYATLARDA FELSEFE
Bundan bir hafta kadar önce BBC’nin İngilizce TV servisinde Afanistan’da kız çocuklarının eğitim ve öğretimi hakkında güzel bir program vardı. Taliban üyeleri tarafından okulda okuduğu için saldırıya uğrayan bir kız çocuğuyla da söyleşi yapmışlardı. Hoş bir program idi.
Programı sunan hanım Taliban’ın medreselerini gezip bazı öğretmenleriyle söyleşiler yaptı. Konuştuklarından biri de, orta yaşlarda Taliban düşüncesini ve inançlarını benimseyen bir hanım öğretmendi. Hatırladığım kadarıyla gazeteci ve öğretmen arasında şöyle bir konuşma geçti (mealen aktarıyorum):

Soru: Bu çocuklara ne okutuyorsunuz?

Cevap: Bir müslümanın ilk ödevi, İslami bilgileri öğrenmektir, onları okutuyoruz.

Soru: Dini bilgiler dışında herhangi bir şey öğretiyor musunuz?

Cevap: Allah bize dinimizi öğrenmemizi ve öğretmemizi emretti. Bunun dışındakileri öğrenmek ve öğretmek yükümlülüğümüz yok.

Soru: Talibana, aşırı dini görüşe (:extremist) mensup diyorlar, ne dersiniz?

Cevap: Öyle diyorlarsa aşırı görüşe mensup olmakla iftihar ederim.

Bu sorular ve cevaplar çoğumuza eminim yabancı gelmemiştir. Ülkemizde asırlardır aynen böyle düşünen, uygulayan ve her çocuğun bu istikamette yetiştirilmesini talep edenler var idi. Cumhuriyet döneminde bu anlayışa mensup olan kişiler, Vahhabi düşüncesinden etkilenerek ve Vahhabilerce beslenerek etkili olmaya başladılar. Özellikle son yıllarda muhtelif dini gruplar içine sızarak faaliyetlerini yürütüyorlar. Büyük etkileri yok gibi görünebilir, açıktan Vahhabi olduklarını itiraf etmezler, böyle bir ilişki içinde bulunduklarını da kabul etmezler. Neyi savunduklarını ve ne yapmaya çalıştıklarını anlayabilmek için düşünce tarihimizi ve İslam mezhepleri tarihini biraz bilmek lüzumludur. Böyle bir birikime sahip değilseniz, onları asla tanıyamazsınız.

Vahhabi ve Taliban zihniyetli bireylerin, insanımıza nasıl bir dünya görüşünü telkin ettiklerini ve ne yapmaya çalıştıklarını anlayabileceğimiz pek çok alan bulunmakla birlikte iki konudaki görüş ve faaliyetleri onların ne mal olduklarını ele verir:

a-Fıkıhla ilgili çalışmaları ve fıkha dayanarak ileri sürdükleri görüşler;

b-EĞİTİM-ÖĞRETİM.

Fıkhı nasıl kullandıklarını ve ona dayanarak ülkemizin dini düşüncesini nasıl zehirlediklerini daha geniş bir şekilde başka bir yazıda anlatmak istiyorum. Bu yazıda ise eğitim-öğretimle ilgili faaliyetlerine dikkatinizi çekmek niyetindeyim.

Vahhabi zihniyetine mensup olan bireyler, dini gruplar ve vakıflarda da konuşlanmakla birlikte, esas itibariyle yıllardır ilahiyat fakültelerini ele geçirilecek bir yer olarak görmüşlerdir. Bu amaçla pek çok alana el atmışlardır. Söz gelimi kadın konusu hakkında yazdıkları kitaplarda tam Vahhabi zihniyetiyle bu meseleyi ele alıp kadını ikincil varlık halinde sunmuşlar ve yıllarca samimi dindar kadınlarımızı istismar ederek itibar kazanmışlardır.

Vahhabi zihniyetli bireylerin eğitim ve öğretimdeki ideali tam da yukarıda mealen aktardığım söyleşideki gibidir. Dini ödevi, Allah’ın emirlerini, insanların bilgi ihtiyacını, cennet ve cehennem gibi kavramları dar bir şekilde yorumlayıp bütün insanlara tatbik etmek istemektedirler. Şayet, ilkokuldan başlamak üzere üniversite son sınıfa kadar bütün okullarda ve istisnasız bütün derslerde kendilerinin istediği biçimde din eğitimi ve öğretimi verilse yine de tatmin olmazlar; isanların evlerinde de aynı öğretimi devam ettirmesini isterler.

Konuyu bu şekilde koyunca muhtemelen bazılarınız, ‘O kadar da değil hocam?’ diyecektir. ‘Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz’ demişler.

Ülkemizdeki bazı tarikatların, cemaatların, dini grup ve vakıfların verdikleri yaygın eğitim-öğretimi size delil olarak gösterebilirim. Bu grupların verdiği eğitim-öğretimin yukarıda Talibana mensup öğretmenin tatbik ettiği ve ideal edindiği programdan herhangi bir farkı var mı, yok mu? Bence büyük ölçüde farkı yok. Elbette ülkemizin şartları biraz gözetiliyor ama işin özü aynı.

İşte bu zihniyete sahip olan insanlar, son yıllarda başta eğitim öğretim olmak üzere pek çok alanda nüfuzlarını genişlettiler. Ülkemizi idare eden bazı siyasetçilerden ve bürokratlardan da destek alarak (veya siyaset ve bürokrasiye sızarak) hem ilk ve orta öğretim, hem de yüksek öğretimimize şekil vermeye çalışıyorlar. Küçük küçük adımlarla ilerliyorlar. Bu adımların neler olduğunu bilenler biliyor, fark edenler ediyor. Bilmeyenlerin ve hala fark edemeyenlerin bir kez daha kendilerini gözden geçirmelerini tavsiye ederim.
İlahiyat fakültelerinde FELSEFE TARİHİ dersinin tamamen kaldırılıp seçmeli hale getirilmesi, öteki felsefe ve sosyal bilimler derslerinin kredilerinin düşürelerek itibarsızlaştırılması, TALİBAN ve VAHHABİ ZİYNİYETİNİN İLAHİYAT FAKÜLTELERİNE HAKİM OLMAK İÇİN ATTIĞI EN ÖNEMLİ ADIMLARDAN BİDİR.

Bu Taliban zihniyeti, kendisini İslam dinini savunmakla görevli sayan KELAM İLMİ’NE BİLE TAHAMMÜL EDEMİYOR.

Lütfen, karşı karşıya bulunduğumuz tehlikenin boyutlarını tasavvur ediniz!

Taliban zihniyeti, bütün tarihimiz boyunca ve özellikle Cumhuriyet tarihinde HİÇ BU KADAR PERVASIZ OLMAMIŞTI; HİÇ BU KADAR HAKİKİ NİYETİNİ AÇIĞA VURMAMIŞTI; HİÇ BU KADAR AZGINLAŞMAMIŞTI.

Bundan dolayı, İLAHİYAT FAKÜLTELERİ ÜZERİNDE OYNANAN OYUNU HEPİMİZ CİDDİYE ALMAK MECBURİYETİNDEYİZ. Binbir emekle geliştirilen bu fakülteleri, düşüncesizliğe ve bilgisizliğe kurban etmemeliyiz. İLAHİYAT FAKÜLTELERİNİ TALİBAN ZİHNİYETİNE TESLİM ETMEMELİYİZ. İlahiyat fakültelerinden sonra, öteki eğitim-öğretim kurumlarına da sıra geleceğini kimse hatırından çıkarmamalıdır.

Oyunun farkında olup ona göre; kısa, orta ve uzun vadeli mücadeleler yürütmeliyiz. İlahiyat fakülteleri programından felsefe ve sosyal bilimler derslerinin kaldırılması teşebbüsünden geri adım attırmak, ancak ve ancak kısa vadeli bir hedef olabilir.

Orta ve uzun vadede, ülkemiz düşünce hayatının karşı karşıya bulunduğu en büyük tehlikelerden biri olan DİNDARIMSI TALİBAN ZİHNİYETİYLE mutlaka fikir mücadelesine girmemiz ve böyle bir anlayışın ülkemizin düşün ve bilim hayatını felce uğratacağını halkımıza ve idarecilerimize anlatmamız gerekir.

En önemlisi ise öğrencilerimizi bu büyük tehlikeye karşı uyarıp onları doğru bilgilerle donatmalıyız.

Bu fikir mücadelesini yaparken, sadece din bilimleri denilen alanlarda Taliban zihniyetini benimseyenleri değil, bu zihniyete zemin hazırlayan ve hatta ona destek veren ilahiyat fakültelerindeki bazı uzmanımsı felsefecileri de göz önünde bulundurmalıyız.
Harun Anay/07.09.2013
----

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.