TALİBAN ZİHNİYETİ ve İLAHİYATLARDA
FELSEFE
Bundan bir hafta kadar önce BBC’nin
İngilizce TV servisinde Afanistan’da kız çocuklarının eğitim ve öğretimi
hakkında güzel bir program vardı. Taliban üyeleri tarafından okulda okuduğu
için saldırıya uğrayan bir kız çocuğuyla da söyleşi yapmışlardı. Hoş bir
program idi.
Programı sunan hanım Taliban’ın
medreselerini gezip bazı öğretmenleriyle söyleşiler yaptı. Konuştuklarından
biri de, orta yaşlarda Taliban düşüncesini ve inançlarını benimseyen bir hanım
öğretmendi. Hatırladığım kadarıyla gazeteci ve öğretmen arasında şöyle bir
konuşma geçti (mealen aktarıyorum):
Soru: Bu çocuklara ne
okutuyorsunuz?
Cevap: Bir müslümanın ilk ödevi,
İslami bilgileri öğrenmektir, onları okutuyoruz.
Soru: Dini bilgiler dışında herhangi
bir şey öğretiyor musunuz?
Cevap: Allah bize dinimizi
öğrenmemizi ve öğretmemizi emretti. Bunun dışındakileri öğrenmek ve öğretmek
yükümlülüğümüz yok.
Soru: Talibana, aşırı dini görüşe
(:extremist) mensup diyorlar, ne dersiniz?
Cevap: Öyle diyorlarsa aşırı görüşe
mensup olmakla iftihar ederim.
Bu sorular ve cevaplar çoğumuza
eminim yabancı gelmemiştir. Ülkemizde asırlardır aynen böyle düşünen, uygulayan
ve her çocuğun bu istikamette yetiştirilmesini talep edenler var idi.
Cumhuriyet döneminde bu anlayışa mensup olan kişiler, Vahhabi düşüncesinden
etkilenerek ve Vahhabilerce beslenerek etkili olmaya başladılar. Özellikle son
yıllarda muhtelif dini gruplar içine sızarak faaliyetlerini yürütüyorlar. Büyük
etkileri yok gibi görünebilir, açıktan Vahhabi olduklarını itiraf etmezler,
böyle bir ilişki içinde bulunduklarını da kabul etmezler. Neyi savunduklarını
ve ne yapmaya çalıştıklarını anlayabilmek için düşünce tarihimizi ve İslam
mezhepleri tarihini biraz bilmek lüzumludur. Böyle bir birikime sahip değilseniz,
onları asla tanıyamazsınız.
Vahhabi ve Taliban zihniyetli
bireylerin, insanımıza nasıl bir dünya görüşünü telkin ettiklerini ve ne
yapmaya çalıştıklarını anlayabileceğimiz pek çok alan bulunmakla birlikte iki
konudaki görüş ve faaliyetleri onların ne mal olduklarını ele verir:
a-Fıkıhla ilgili çalışmaları ve
fıkha dayanarak ileri sürdükleri görüşler;
b-EĞİTİM-ÖĞRETİM.
Fıkhı nasıl kullandıklarını ve ona
dayanarak ülkemizin dini düşüncesini nasıl zehirlediklerini daha geniş bir
şekilde başka bir yazıda anlatmak istiyorum. Bu yazıda ise eğitim-öğretimle
ilgili faaliyetlerine dikkatinizi çekmek niyetindeyim.
Vahhabi zihniyetine mensup olan
bireyler, dini gruplar ve vakıflarda da konuşlanmakla birlikte, esas itibariyle
yıllardır ilahiyat fakültelerini ele geçirilecek bir yer olarak görmüşlerdir.
Bu amaçla pek çok alana el atmışlardır. Söz gelimi kadın konusu hakkında
yazdıkları kitaplarda tam Vahhabi zihniyetiyle bu meseleyi ele alıp kadını
ikincil varlık halinde sunmuşlar ve yıllarca samimi dindar kadınlarımızı
istismar ederek itibar kazanmışlardır.
Vahhabi zihniyetli bireylerin
eğitim ve öğretimdeki ideali tam da yukarıda mealen aktardığım söyleşideki
gibidir. Dini ödevi, Allah’ın emirlerini, insanların bilgi ihtiyacını, cennet
ve cehennem gibi kavramları dar bir şekilde yorumlayıp bütün insanlara tatbik
etmek istemektedirler. Şayet, ilkokuldan başlamak üzere üniversite son sınıfa
kadar bütün okullarda ve istisnasız bütün derslerde kendilerinin istediği
biçimde din eğitimi ve öğretimi verilse yine de tatmin olmazlar; isanların
evlerinde de aynı öğretimi devam ettirmesini isterler.
Konuyu bu şekilde koyunca
muhtemelen bazılarınız, ‘O kadar da değil hocam?’ diyecektir. ‘Âyinesi iştir
kişinin lâfa bakılmaz’ demişler.
Ülkemizdeki bazı tarikatların,
cemaatların, dini grup ve vakıfların verdikleri yaygın eğitim-öğretimi size
delil olarak gösterebilirim. Bu grupların verdiği eğitim-öğretimin yukarıda
Talibana mensup öğretmenin tatbik ettiği ve ideal edindiği programdan herhangi
bir farkı var mı, yok mu? Bence büyük ölçüde farkı yok. Elbette ülkemizin
şartları biraz gözetiliyor ama işin özü aynı.
İşte bu zihniyete sahip olan
insanlar, son yıllarda başta eğitim öğretim olmak üzere pek çok alanda
nüfuzlarını genişlettiler. Ülkemizi idare eden bazı siyasetçilerden ve
bürokratlardan da destek alarak (veya siyaset ve bürokrasiye sızarak) hem ilk
ve orta öğretim, hem de yüksek öğretimimize şekil vermeye çalışıyorlar. Küçük
küçük adımlarla ilerliyorlar. Bu adımların neler olduğunu bilenler biliyor,
fark edenler ediyor. Bilmeyenlerin ve hala fark edemeyenlerin bir kez daha
kendilerini gözden geçirmelerini tavsiye ederim.
İlahiyat fakültelerinde FELSEFE
TARİHİ dersinin tamamen kaldırılıp seçmeli hale getirilmesi, öteki felsefe ve
sosyal bilimler derslerinin kredilerinin düşürelerek itibarsızlaştırılması,
TALİBAN ve VAHHABİ ZİYNİYETİNİN İLAHİYAT FAKÜLTELERİNE HAKİM OLMAK İÇİN ATTIĞI
EN ÖNEMLİ ADIMLARDAN BİDİR.
Bu Taliban zihniyeti, kendisini
İslam dinini savunmakla görevli sayan KELAM İLMİ’NE BİLE TAHAMMÜL EDEMİYOR.
Lütfen, karşı karşıya bulunduğumuz
tehlikenin boyutlarını tasavvur ediniz!
Taliban zihniyeti, bütün tarihimiz
boyunca ve özellikle Cumhuriyet tarihinde HİÇ BU KADAR PERVASIZ OLMAMIŞTI; HİÇ
BU KADAR HAKİKİ NİYETİNİ AÇIĞA VURMAMIŞTI; HİÇ BU KADAR AZGINLAŞMAMIŞTI.
Bundan dolayı, İLAHİYAT FAKÜLTELERİ
ÜZERİNDE OYNANAN OYUNU HEPİMİZ CİDDİYE ALMAK MECBURİYETİNDEYİZ. Binbir emekle
geliştirilen bu fakülteleri, düşüncesizliğe ve bilgisizliğe kurban etmemeliyiz.
İLAHİYAT FAKÜLTELERİNİ TALİBAN ZİHNİYETİNE TESLİM ETMEMELİYİZ. İlahiyat
fakültelerinden sonra, öteki eğitim-öğretim kurumlarına da sıra geleceğini
kimse hatırından çıkarmamalıdır.
Oyunun farkında olup ona göre;
kısa, orta ve uzun vadeli mücadeleler yürütmeliyiz. İlahiyat fakülteleri
programından felsefe ve sosyal bilimler derslerinin kaldırılması teşebbüsünden
geri adım attırmak, ancak ve ancak kısa vadeli bir hedef olabilir.
Orta ve uzun vadede, ülkemiz
düşünce hayatının karşı karşıya bulunduğu en büyük tehlikelerden biri olan
DİNDARIMSI TALİBAN ZİHNİYETİYLE mutlaka fikir mücadelesine girmemiz ve böyle
bir anlayışın ülkemizin düşün ve bilim hayatını felce uğratacağını halkımıza ve
idarecilerimize anlatmamız gerekir.
En önemlisi ise öğrencilerimizi bu
büyük tehlikeye karşı uyarıp onları doğru bilgilerle donatmalıyız.
Bu fikir mücadelesini yaparken,
sadece din bilimleri denilen alanlarda Taliban zihniyetini benimseyenleri
değil, bu zihniyete zemin hazırlayan ve hatta ona destek veren ilahiyat
fakültelerindeki bazı uzmanımsı felsefecileri de göz önünde bulundurmalıyız.
Harun Anay/07.09.2013
----
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.