13 Eylül 2013 Cuma

İLAHİYAT ve MEYHANE




İLAHİYAT ve MEYHANE

Derler ki: ‘İçki içmeyi sevenler, ya sevinçten, ya da üzüntüden içerler’
Şimdiye kadar yüzlerce kişiden yukarıdakini benzer sözleri duydum, okudum. İçkiye mübtela olanlar, başkalarının aldatmasıyla içkiye başlayanlar ve ne yaptığını bilmeden sırf başkaları da yapıyor diye içenler bu hükmün dışında olsa gerek.
 
Acaba neden insanlar sevinçli ve üzüntülü anlarda içki içme gereği duyarlar? Doğrusu bunun beni ikna edecek bir izahını bilmiyorum. 

Sevinçli bir haber aldınız diyelim, içki içip sarhoş olunca kafanız göğe mi değecek sanki? Sevinciniz daha da mı artacak? Daha çok mu mutlu olacaksınız? Hiç sanmıyorum. Hele sevinçli haberi kutlayacağını düşünürek, ne yaptığını bilmez halde sarhoş olanları görünce ne diyeceğimi bilemiyorum. İzahı zor durum vesselam.

Ya üzüntüden dolayı içki içenlere ne demeli? Kötü bir haber alınca kendilerini içkiye vurup sarhoş olunca yükleri hafifleyecek mi? Zannetmem. Daha da artar sıkıntısı. Kör kütük sarhoş olunca, içki içen kişi sadece kendi sağlığına değil çevresindekilere de büyük zararlar vermeye başlıyor.
Hülasa içki hem birey hem de toplumlar için büyük beladır. Hele bir de İslam açısından haram kabul edildiğini dikkate aldığımızda iş daha da vahimleşiyor.

Bununla birlikte, içki kültürü bütün tarih boyunca herkesin ilgisini çekmiştir. Edebiyatımızda mey, meyhane ve sâkî gibi kavramlardan çok bahsedilmesi bu yüzden boşuna değildir. Âşığın durumu, dindarın arayışı ve sufinin cezbesi gibi konular çoğu zaman içki kültürünün kavramlarına başvurularak izah edilmeye çalışılmıştır. Bunu yapanların kendileri hiç içki içmemiş olabilirler, yine de bu kavramlara başvurmaktan kendilerini alamazlar. 

Son günlerde ilahiyat fakültelerinden felsefe tarihi ve ahlak derslerinin kaldırılması, öteki felsefe dersleri ile kelam, sanat ve İslam tarihi gibi derslerin kredilerinin azaltılarak bu alanların ve hocalarının itibarlarıyla oynanmasıyla ilgili tartışmaları göz önüne getirince edebiyatçı atalarımızın içki kültürüne müracaat etmelerinin sebebini daha iyi anladım. 

Tıpkı içki içmemesine rağmen içki kültürünün kavramlarını kullanarak dertlerini ifade etmeye çalışan edebiyatçılarımız gibi, ben de ilahiyat fakülteleri hocalarının kendi fakülteleriyle ilgili DESPOT, HAKSIZ ve BİLİM DIŞI değişiklikler karşısındaki tavırlarını şu şekilde sınıflandırmak istiyorum:

1-DOĞUŞTAN KÖR KÜTÜK SARHOŞ VE UMURSAMAZ OLANLAR: 

Bu türden hocalar dünya yıkılsa umurmasazlar. Türkiye’de komunizm tatbik edilse, ATEİZM RESMİ MEZHEP OLSA, yeryüzünün en zalim diktatörlükleri ülkemize hükümran olsa bile onlar hiç ilgilenmezler. Doğuştan ve sürekli halde sarhoşturlar. Hiç ayık gezmezler, onları ayık gören hiçbir Allah’ın kulu olmamıştır. Tuhaf adamlardır. Bu türden hocaları her alanda bulabilirsiniz. ‘Ne etliye ne sütlüye’ dedikleri türden adamlardır. Hayatları boyunca hiç içki içmeseler de düşünceleri ve tavırları sarhoşçadır. Maalesef, ilahiyat hocaları arasında bu cinsten bireyler az değildir.

2-KONTROLLÜ ŞEKİLDE SARHOŞ OLANLAR:

İlahiyat fakültelerinde görev yapan bazı sahih felsefeciler ile öteki bilim alanlarındaki bazı hakiki ilim adamları bu gruba girir. Mesleklerini en iyi şekilde yapmak isterler, her daim öğrencilerini ve bilimin gelişmesini düşünürler. Hatta çoğu zaman kendilerini ve ailelerini ihmal etmek pahasına bile olsa; kurumlarını, alanlarını, ülkelerini, öğrencilerini, hakiki ilim adamlarını ve bilimi korurlar, geliştirirler, yüceltmek isterler. Böyle kontrollü sarhoşluk içinde bulunanlar da her bilim alanında vardır. İlahiyat fakültelerinde bu gruba giren öyle felsefeciler, kelamcılar, fıkıhçılar, hadisçiler, sanatçılar, tarihçiler, eğitimciler ve tefsirciler tanıdım ki, onların feragatlarını ve gayretlerini hatırladıkça gözlerim yaşarır. Şu satırları yazarken bile gözlerim ağlamaklı oluyor..

Bu gruptaki hocalar da hayatları boyunca içki içmemişlerdir, ama yaptıkları hizmetleri ANCAK BİR DELİ ve KENDİNDEN GEÇMİŞ BİR SARHOŞ yapabilir. Bundan dolayı onların düşünce ve tavırlarının sarhoşça olduğunu, fakat bir tür ASÎL İNSAN SARHOŞLUĞU ile hayatlarını sürdürdükleri söylenebilir. 

Felsefe derslerinin bazılarının ilahiyat fakülteleri müfredatından kaldırılmak istendiğini duyar duymaz hemen bu kararın yanlışlığını fark edip ilgilileri, halkımızı, sevgili öğrencilerimizi ve iyi niyetli olan fakülte hocalarını ikna etmek için çaba harcamaya başlayan bazı ilahiyatçı felsefeciler ile kendilerini tanımaktan büyük şeref duyduğum bazı kelamcı, eğitimci, sanatçı, fıkıhçı, Arapça uzmanı ve tarihçi meslektaşlarımın son günlerdeki tavırlarını KONTROLLÜ SARHOŞLUK şeklinde vasıflandırıyorum. Kendimi de bu gruba mensup sayıyorum ve onlarla birlikte bir düşünce mücadelesi vermekten şeref duyuyorum.

Bu gruba mensup olan insanlar, taşkınlık yapmıyorlar. Önce Allah’a sonra kendilerine güveniyorlar. Asîl bir mücadele yürütüyorlar. Zihinleri ve fikirleri sağlam. Tahriklere gelmiyorlar. Hedefi unutmuyorlar. Nasıl hareket edeceklerini o kadar iyi biliyorlar ki herkes şaşırıyor. Bundan dolayı, onların sarhoşluklarının kimseye zararı yok. Yaptıkları tam bir DELİLİK. Delilik, çünkü çevrelerinde olup bitenlere duyarsız kalmıyorlar, kendilerinin ve öğrencilerinin şahsiyetlerine zarar gelmemesi için mücadele ediyorlar, ülkemizin düşünce ve bilim hayatına katkıda bulunmaya çabalıyorlar. Bazı yobaz tosunların HORUL HORUL UYUDUKLARI GİBİ uyumuyorlar. Bazı TALİBAN ZİHNİYETLİLERİN fırsatçılıkları onların semtine uğramıyor. İlimden ve düşünceden anlamaz câhil ulama ile onların yolları hiç kesişmiyor. ‘Düşüncelerimi yazdığımdan dolayı acaba ilerde dekan veya rektör olamaz mıyım?’ diye bir endişeleri yok. ONLAR, halis muhlis ilim adamıdırlar, göz bebeğimizdirler. SADECE BU ÖZELLİKLERİ BİLE ONLARIN HEPSİNİN DELİ ve SARHOŞ OLDUKLARINA DAİR AÇIK DELİLLER SUNMAKTADIR.

3-SEVİNÇTEN KENDİNİ KAYBEDERCESİNE SARHOŞ OLANLAR: 

Bunların ufukları dardır. Alanlarında elli yıl çalışırlar, yüz cilt kitap yazarlar, fakat alanlarının ne olduğunu bilmezler. Malumat toplayıcısıdırlar. Laflarının nereye gideceğini hesap etmezler. Dünyadan habersizdirler. Böyle kişilerden hiçbiri ciddi bir kütüphaneye sahip değildir, sahip olsa da büyük bir kısmını okumamışlardır, süs kabilinden kitap toplarlar. Sınırlı sayıdaki kitapla hayatlarını idare ederler. Bütün bunlara rağmen de hakiki bilimi, düşünceyi ve irfanı kendilerinin temsil ettikleri iddiasındadırlar. Bu düşünceleri istikametinde (yani kendilerine göre İYİ yönde) bir değişme olduğu zaman MEYHANEDE SABAHLAMIŞ SARHOŞ GİBİ KENDİLERİNDEN GEÇERLER.

İlahiyat fakültelerinde uygulanan program değiştirilip akli ilimlere görülmemiş bir darbe vurulunca; BAZI tefsirci, hadisçi, eğitimci, fıkıhçı, sahte felsefeci ve kelamcıların BİRDEN BİRE YÜRÜYÜŞLERİ BİLE DEĞİŞTİ. Geçenlerde yolda bunlardan bir kaçını yürürken gördüm, SARHOŞ GİBİ SALLANIYORLARDI. YOLDA sekiz çizerek YÜRÜYORLARDI. Hele bir DİNDARIMSI FIKIHÇIYI NEREDEYSE SAĞINDAKİ SOLUNDAKİ DUVARLARA ÇARPARAK YÜRÜRKEN GÖRÜNCE, ‘Vay anasına be!’ demekten kendimi alamadım. Hayret ettim. Bu adamlara ne oluyor diye içimden geçirdim, çok garip bir durumdu.

Sonra bu türden ilahiyatçıların geçmişteki tavırları üzerinde düşünmeye başladım. Bu zevat her zaman böyleydiler. Ufukları dardı, bilgileri sınırlıydı, çoğunlukla inançları sağlamdı ama düşünceleri kısırdı. Benzer gelişmeler olduğu zaman da her zaman böyle tavırlar ortaya koymuşlardı. SARHOŞ İDİLER, HEP SARHOŞ İDİLER, HER ZAMAN SARHOŞ İDİLER. Hatta daha İÇKİNİN ADINI BİLE DUYMADAN SARHOŞ OLUYORLARDI. Gördüğüm zevatın yürüşlerinin bile değişmesi de bu geleneğin asırlardır devam ettiğininin deliliydi.

4-ÜZÜNTÜDEN KÖRKÜTÜK SARHOŞ OLANLAR: 

İlahiyat fakültelerine vurulan darbeden sonra, BAZI kelamcılarımız böyle bir hale düştüler. Lütfen bir an için düşününüz: Kelamcılar kendilerini İSLAM’IN DİREĞİ GÖRÜYORLAR, ASIRLARDIR BU İDDİADALAR BU İSTİKAMETTE YÜZLERCE KİTAP YAZAGELMİŞLERDİR. İlahiyat fakültelerinde, kendilerinin dışındaki bilim dallarını kelam ilmine hizmet etmekle mükellef sayıyorlar. İşte böyle bir HAYAL İÇİNDEYKEN, birden bire birileri ‘HOOOOPPPP EFENDİ! ÇEKİL KENARA! SEN DE KİM OLUYORSUN! Merkezde BEN VARIM’ diyor ve dediğini de ilahiyat fakültelerine zorla yaptırıyor.

Böyle bir SERT ve GADDAR MÜDAHELE karşısında bazı KELAMCILARIMIZ ÖNCE AFALLADILAR, sonra KENDİLERİNİ TOPLAYIP savunmaya geçtiler ve alanlarının ne kadar  önemli olduğunu anlatmaya başladılar. BU GELİŞMELER BİLE, NE KADAR GURUR KIRICI DEĞİL Mİ? İslam’ın direği, KENDİNİ SAVUNMAK MECBURİYETİNDE KALIYOR, çünkü başkaları ‘İSLAM’IN DİREĞİ BENİM’  diyor artık. Çok acı bir durum..

İşte, bu acıdan dolayı bazı kelamcılarımız NE YAPTIKLARINI BİLEMEZ HALDELER. Onların düşünce ve harektleri de ÜZÜNTÜDEN DOLAYI ÇOK DEĞİŞTİ. Adamlar ŞOK HALİNDE. Son günlerde sık sık SEKİZ ÇİZEREK YÜREYEN, CEKETİ OMUZUNDA, AYAKKABISININ ARKASINA BASMIŞ, sağına soluna bakarak ÇATACAK ADAM ARAYAN bazı kelamcılarla karşılaşıyorum. Üzüntüden kelimenin tam anlamıyla SARHOŞ HALDELER.

BU GELİŞMELER HAYRE ALAMET DEĞİL..

İlahiyat hocalarının fakülteleriyle ilgili müdaheleler hususunda gösterdikleri tavırla ilgili olarak yaptığım bu KABA tasnifte yer alan insanların bundan sonra ne yapacakları en çok merak ettiğim husustur.

Öyle görünüyor ki, YANGELDİZM mezhebine mensup olan birinci grup ile FİKİR ÇİLESİ ÇEKEN ikinci gruba mensup olan kişiler için fazla tehlike söz konusu değil. Yangeldistler zaten hiçbir şeyden zarar görmezler, sorun yok. İkinci gruptakiler ise akıllı insanlardır, her sorunu az zararla atlatmasını bilirler. Bundan dolayı her iki gruba mensup olan hocaların sarhoşluklarının ÜLKEMİZ İÇİN CİDDİ BİR TEHLİKE OLMADIĞI KANAATİNDEYİM.

Ammaaaa..

Sevinçten ve ÜZÜNTÜDEN SARHOŞ OLAN ilahiyatçıların durumları pek parlak görünmüyor. Bu insanların belki de hiçbiri HAYATLARI BOYUNCA İÇKİ İÇİP SARHOŞ OLMAMIŞLARDIR. Sarhoşlük nedir bilmezler, sarhoş kahrı çekmeyi hiç tatmamışlardır, içki nerede satılır onu da bilmezler. Muhtemelen rakı şişesinin nasıl bir şey olduğunu da görmemişlerdir. Bu bilgisizlikle, sevinçten ve üzüntüden SARHOŞ HALE GELMEK BÜYÜK TEHLİKEDİR. Nasıl davranacaklar bu insanlar? Öğrencilerine nasıl ders anlatacaklar? Ne diyecekler? Benim yollarda gördüğüm kişiler ders dönemi başlayınca da aynı tavrı gösterirlerse İLAHİYATÇI İMAJI ZEDELENMEZ Mİ? Yeni ders programını yapanlar, HAKİKİ MÜTEDEYYİN ve DİNDAR NESİL yetiştirmek istiyorlardı, BU HOCALAR İSE ÖĞRENCİLERE SARHOŞÇA TAVIR TAKINIRLARSA BAŞIMIZA NELER GELİR, NELER?

Malumunuz, ben felsefeciyim. Ülkemi ve mensup olmakla şeref duyduğum ilahiyat camiasını da çok seviyorum. Mesleğim gereği bu sorunlar üzerinde kafa yordum. Sonuç olarak ülkemizin ve ilahiyat fakültelerinin ciddi bir TEHLİKEYLE KARŞI KARŞIYA BULUNDUĞU KANAATİNE ULAŞTIM.

Arzetmeye çalıştığım büyük soruna, her zaman çare olacak bir teklifim yok. Fakat, geçici bazı tedbirler alınabileceğini düşünüyorum. Söz gelimi:

a-Sevinçten ve üzüntüden sarhoş olan hocalarımıza uygulamalı SARHOŞLUK KURSU VERİLMELİDİR;

b-Fakülte çevrelerinde yaşayan insanları fazla rahatsız etmemek için, anılan hocalarımızın acilen SERVİS ARAÇLARIYLA evlerine gidip gelmeleri sağlanmalıdır;

c-İhtiyaç duyulması halinde, DAHA FAZLA REZİLLİK ÇIKARMALARINI ÖNLEMEK İÇİN; fakültelerin yakınında sadece bu hocaların gidip gelebileceği, özel giriş ve çıkış kapısı olan, özel içkilerin satıldığı (Hacı yağıyla karıştırılmış rakı, kelamcılar için mümkün olduğu kadar keskin sirke vs.) ve özel garsonların hizmet ettiği MEYHANELER AÇILMALIDIR. Geçinemeyebileceklerini göz önüne alarak, ihtiyaç duyulması halinde sevinçten sarhoş olanlar ile üzüntüden sarhoş olanların meyhaneleri de biribirinden ayrılmalıdır.

Sanıyorum bu düzenlemeler ile karşı karşıya olduğumuz büyük milli sorun birazcık da olsa hafifleyecektir.

Sevinçten ve üzüntüden sarhoş olanların ileride neler yapabileceklerini tam kestiremediğim için, bütün bu tedbirler de işe yaramayabilir. Yöneticilerimizin muhtemel olaylara karşı uyanık olmaları elzemdir, çünkü sorun çok ciddidir.

Tanrı sonumuzu hayr eylesin!

Harun Anay/13.09.2013.
harunanay.blogspot.com
facebook.com/haşimharun.anay
twitter.com/HarunAnay
-----

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.