İSLAM FELSEFECİSİ OLMANIN ŞARTLARI
‘Cahil cesur olur’ derler. Vaktiyle çok çok gençken acaba İslam filozofu olabilirmiyim diye düşünürdüm. Nasıl olunacağını araştırdım. Bu amaçla kitaplar okudum, insanlar tanıdım. Benden öncekilere baktım, çağdaşlarıma baktım, biraz cesaretimi topladım. ‘Evet.., olurum, olabilirim’ diye düşünmeye başladım.
Böyle bir arayış içerisindeyken, ülkemizdeki BAZI Batı ve İslam felsefecilerini daha dikkatli incelemeye başladım. Önceleri bu hedefe erişebileceğime dair kendime sonsuz güvenim vardı. Yıllar geçip de, BAZI meslektaşlarımı ve İslam filozofu olarak tanınan kişileri tanıdıkça UMUDUM KIRILDI.
Beni hüsrana uğratan çok konu var. En önemlisi ise BAZI İslam filozofu tosunlarımızın ÇOK BECERİKLİ OLMALARI.
Nasıl becerikli onlar?
Şöyle;
1-Hiç bilmedikleri konularda bilgin görünüp herkesi aldatabiliyorlar. Ben bunu yapamam. Denesem bile, şansım kötüdür ükelanın biri çıkıp hilemi yüzüme vurur ve beni herkesin içinde rezil eder;
2-Başkalarının kitap, makale, fikir ve araştırmalarını kendilerine mal edebiliyorlar. Bunu hiç yapamam. Böyle bir başarıya ulaşabilmek için üstün zekalı ve kabiliyetli olmak gerekir, ben de ise bunların ikisi de yok;
3-Öğrencilerini kendi çıkarları için pervasızca kullanıyorlar. Bu konudaki beceriksizliğim dillere destandır. İstesem de yapamam, yapamıyorum. Bırakın onların iyi niyetlerini istismar etmeyi, üç yaşındaki çocuklar bile beni kandırabilir, kendi çıkarları için kullanabilir;
4-Her durumda üstün çıkabiliyorlar. Söz gelimi 28 Şubat döneminde ortalıkta görünmüyorlar, hatta o zamanki despotların ayaklarını öpmekte sakınca görmüyorlar, şartlar değişince ‘ASKERLERE KARŞI TARİHTE HİÇ KİMSİNEN ŞAHİT OLMADIĞI KADAR BÜYÜK MÜCADELELER VERDİK’ diye bangır bangır bağırıp el üstünde tutulabiliyorlar. Bunu da yapamayacağım tecrübelerle sabittir;
5-Bazı öğrencilerinin kendilerine ‘filozof’ diye hitap etmesini sağlıyorlar. Böylece itibar kazanıyorlar. Ben bunu asla yapamam. Beni seven öğrencilerimin bana ‘hocam’ demesi kafi. Hatta arkadaşım ve dostum da diyebilirler. Böyle ucuz ve hak edilmemiş sıfatlarla asla anılmak istemem. Bundan dolayı bu işi de beceremem;
6-İlahiyat fakültelerinde felsefe derslerinin altını oymak için ne gerekiyorsa yapıyorlar, felsefe düşmanlarının kucaklarından inmiyorlar ve dindarımsı ahlaksızların beslemesi olmakla iftihar ediyorlar. İlahiyat fakültelerinin müfredatından felsefe dersleri kaldırılınca, orta yollu, kimseye dokunmayan, entelektüel ve dantelektüel, herkesi ve her kesimi okşayan yazılarla felsefe derslerinin lüzumunu savunuyorlar. Bu adamlar ilerleyen zamanlarda muhtemelen, kendilerinin yaptıkları büyük mücadelelerle felsefenin itibar kazandığını ve ilahiyatlara dayatılan yeni programın kaldırıldığını rahatlıkla iddia edeceklerdir. İŞTE SON GÜNLERDE EN ÇOK HAYRET ETTİĞİM HUSUSLARDAN BİRİ BUDUR. Düşünüyorum da böyle bir şeyi yapamam ben, beceremem, kabiliyetsizim.
7-Filozof olmanın başka bir şartı da, bazı bilim ve düşün insanlarının sık sık başvurduğu bir yola başvurmaktır: Felsefi jargonlar, kavramlar, isimler ve kelimeler kullanmak. Çünkü ülkemizde İslam filozofu denilen kişiler, sık sık bunu yapıyorlar. Böyle davrandıkları için çok itibar kazanıyorlar. Söz gelimi şöyle cümleler kuruyorlar:
-Büyük İslam düşünürü İbn Rüşd, Batı Orta Çağı’ndaki adıyla AVERROES, şöyle dedi:..’;
-İlk İslam filozofu el-Kindi, Batı’daki adıyla AL-KINDI, şöyle dedi..’;
-Büyük filozofumuz İbn Sina, Batı literatüründeki adıyla AVICENNA şöyle dedi..’;
Bunu yapabilirim galiba diye zaman zaman düşünmedim değil. Fakat, bu kadarcık bir beceriyle de filozof olunmaz ki, değil mi?
7-Son şart ise; çağdaşımız büyük İslam filozoflarının yaptığı gibi, yerli yersiz, lüzumlu lüzumsuz bildiğin bütün yabancı kelimeleri konuşurken ve yazarken kullanmak. Böyle bir yolun büyük itibar kazandırdığını bildikleri için, büyüklerimizin dilinden özellikle İngilizce kelimeler hiç düşmüyor. Hele bir de bazı kelimelerin Arapçalarını da söyleyince, insanlar vecd haline giriyorlar.
Günümüzde bir felsefeci, buraya kadar anlattığım bütün şartları yerine getirse bile, ‘..felsefeyi SCAPEGOAT, yani GÜNAH KEÇİSİ, yapmamak lazım..’ türünden bir cümle kuramazsa ASLA FİLOZOF OLAMAZ.
Filozof olmanın sonuncu şartı da bana göre değil. Beni tanıyanlar arasında densiz çok. Böyle bir şey yapsam, beni ayıplarlar, taklidimi yapıp beni ele güne rezil ederler.
Hülasa, ülkemiz şartlarında İslam filozofu olmak için aranan şartları yerine getirebileceğime dair hiç umudum yok. Haddini bilmek de erdemdir diye avunuyorum.
Belki de benim gibi olanlara teselli olur, eskilerden bir fıkra anlatayım:
Rivayet odur ki, Osmanlı Devleti’nin son demlerinde ağdalı ifadeleri sadeleştirme ve onlar yerine anlaşılabilir bir dil kullanma adeti başlamış. Bu adet, resmi dile de yansımış. Devlet merkezine bir validen şöyle bir telgraf gelmiş:
-‘Bahr-ı sefîd’de, yani Akdeniz’de; bir sefîne, yani bir gemi; adüvv tarafından, yani düşman tarafından, gark edildi, yani batırıldı.’
Güçlü ve yerleşmiş geleneklere sahib büyük bir bürokrasiye sahip olan Osmanlı Devlet merkezi ise gelen bu yazıyı şöyle cevaplamış:
-‘Azl edildiniz, yani def-edildiniz!’.
Yukarıdaki şartları taşıyarak BÜYÜK İSLAM FİLOZOFU OLANLARA, onlara büyük itibar gösterenlere, böyle şartları yerine getirerek filozof olunacağını düşünenlere ithaf olunur.
Ben filozof olmayı asla istemiyorum kardeşim.
HADEEEEE! YÜRRÜÜÜÜÜ BAŞKA KAPIYA!
Harun Anay/14.09.2013.
harunanay.blogspot.com
facebook.com/haşimharun.anay
twitter.com/HarunAnay
----
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.